konuşmadan

listen to the pronunciation of konuşmadan
Türkisch - Englisch
dumbly
without words
speechlessly
konuş
speak

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

konuş
{f} spoke

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

The policeman spoke to a man on the street. - Polis bir adamla sokakta konuştu.

konuş
{f} commune
konuş
(Tıp) conus
konuş
talk to

I want to talk to you. - Seninle konuşmak istiyorum.

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

konuş
{f} talk

Do not talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You need to speak out. - Senin konuşman gerekiyor.

Can we speak outside for a moment? - Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

konuş
spoke to
konuş
speak to

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

I apologized, but even then she wouldn't speak to me. - Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

I can speak Esperanto as if it's my mother tongue. - Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.

Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue. - Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.

konuş
{f} talked

We talked the night away. - Biz geceyi konuşarak geçirdik.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konuş
{f} talking

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Who were you talking to? - Kiminle konuşuyordun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Don't be afraid to make mistakes when speaking English. - İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

Türkisch - Türkisch

Definition von konuşmadan im Türkisch Türkisch wörterbuch

konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşmadan
Favoriten