konuşan

listen to the pronunciation of konuşan
Türkisch - Englisch
spoken

The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects. - Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.

Have you ever spoken to an English speaking audience? - Hiç İngilizce konuşan bir izleyici ile konuştun mu?

speaking

Have you ever spoken to an English speaking audience? - Hiç İngilizce konuşan bir izleyici ile konuştun mu?

I have a lot of friends who are native speakers, so I've had a lot of experience speaking with native speakers. - Ana dilini konuşan bir sürü arkadaşım var, bu yüzden ana dilini konuşanlarla konuşarak bir sürü deneyimim oldu.

talking

The boy talking with Fred is Mike. - Fred'le konuşan çocuk Mike'dır.

The girl talking with Jim is Mary. - Jim ile konuşan kız Mary'dir.

talker
konuşan bebek
talking doll
konuşan kimse
utterer
konuşan oyuncak
talking toy
konuşan papağan
talking parrot
konuşan sözlük
talking dictionary
güzel konuşan
eloquent

Tom certainly is an eloquent speaker. - Tom kesinlikle güzel konuşan bir konuşmacı.

Cicero was the most eloquent of the Roman orators. - Çiçero Roma hatiplerinin en güzel konuşanıydı.

aleyhte konuşan kimse
detractor
boş konuşan
windy
güzel konuşan
conversational
güzel konuşan kimse
conversationalist
konuş
speak

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

konuş
{f} spoke

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

konuş
{f} commune
güzel konuşan
silver-tongued
konuş
(Tıp) conus
rahat ve iyi konuşan
glib
konuş
talk to

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

She tends to talk too much. - Çok konuşmaya eğilimlidir.

konuş
{f} talk

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt. - Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.

Can we speak outside for a moment? - Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?

konuş
{f} spoken

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

May I speak to Pedro? - Pedro ile konuşabilir miyim?

I apologized, but even then she wouldn't speak to me. - Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Brent is an American, but he speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Brent bir Amerikalı, ama o sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

konuş
{f} talked

In the tent we talked and talked. - Çadırda sürekli konuştuk.

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

konuş
{f} talking

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

geveze, fazla konuşan
talkative, more talk
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

akıcı konuşan
voluble
arkadan konuşan
backbiter
arkadan konuşan kimse
backbiter
az konuşan
self-contained
açık saçık konuşan kimse
obscene talker
ağır konuşan kimse
hatchet man
boş konuşan kimse
driveller [Brit.]
boş konuşan kimse
gasbag
boş konuşan kimse
driveler
burada ıngilizce konuşan biri var mı
Does someone here speak English
dobra dobra konuşan
plain spoken
dobra dobra konuşan
downright
düzgün konuşan
smooth spoken
fransızca konuşan
Francophone

Are there francophones in Canada? - Kanada'da Fransızca konuşan kimseler var mı?

fransızca konuşan kimse
Francophone

Are there francophones in Canada? - Kanada'da Fransızca konuşan kimseler var mı?

güzel konuşan
silver tongued
güzel konuşan
well-spoken
güzel konuşan kimse
orator
gırtlağından konuşan
throaty
hakkında iyi konuşan kimse
well-wisher
hararetli konuşan
tub-thumping
ideal konuşan-dinleyen
(Dilbilim) ideal speaker-hearer
inandırıcı ve etkileyici konuşan
oratorical
ingilizce konuşan
anglophone
ingilizce konuşan ülkeler
english speaking countries
karnından konuşan
ventriloquist
karnından konuşan kimse
ventriloquist
karınından konuşan kimse
ventriloquist
kaçamaklı konuşan kimse
quibbler
kibar konuşan
fair spoken
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

lastikli konuşan kimse
equivocator
monoton bir sesle konuşan kimse
drone
müzikli ve konuşan oyuncaklar
musical and talking toys
nazik konuşan
fair spoken
orada ıngilizce konuşan biri var mı
Does someone there speak English
saçma sapan konuşan kimse
blatherskite
seyis gibi giyinen ve konuşan
horsy
tumturaklı konuşan kimse
spouter
vecizelerle konuşan
sententious
yürüyen ve konuşan oyuncak bebekleriniz var mı
Do you have any dolls that walk and talk
öğüt verir gibi konuşan
sententious
ıngilizce konuşan bir avukata ihtiyacım var
I need an English speaking lawyer
ıngilizce konuşan bir rehber istiyorum
I want an English speaking guide
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) mütekellim
karnından konuşan
Başkası söylüyormuş gibi konuşma becerisi olan, karnından konuşan kimse, vantrilok
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşan
Favoriten