Tomorrow, I'll take the books to the library.
- Yarın kitapları kütüphaneye götüreceğim.
My books are in Romanian; hers are in English.
- Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
There are still many stupid laws that are on the books.
- Kitaplarda hâlâ birçok aptalca yasalar var.
By no means may you cut out the pictures from the books on the bookshelf.
- Hiçbir şekilde kitaplıktaki kitaplardan resim kesip çıkaramazsın.
Is she reading a book? Yes, she is.
- O bir kitap okuyor mu? Evet, o okuyor.
This is a good book, but that one is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Books are made out of paper.
- Kitaplar kağıttan yapılırlar.
There's a book, a pencil, and a sheet of paper on the table.
- Masanın üzerinde bir kitap, bir kalem ve bir kağıt var.
This book counts among the best of his work.
- Bu kitap, onun çalışmalarının en iyileri arasında sayılır.
Were I free from work, I could read these books.
- İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirim.
This book comes in two volumes.
- Bu kitap iki cilt halinde geliyor.
He's writing a book now.
- O şimdi bir kitap yazıyor.
The art of recognizing matsutake mushrooms became my passion, culminating in my writing a book on it.
- Matsutake mantarlarını tanıma sanatı benim tutkum oldu, bu tutku ona dair bir kitap yazmamla sonuçlandı. .
We arrived at that plan out of pure desperation, but the book sold well.
- Umutsuzluktan dolayı o plana vardık fakat kitap iyi sattı.
Was the book interesting?
- Kitap enteresan mıydı?