kesinleştirme

listen to the pronunciation of kesinleştirme
Türkisch - Englisch
definition
confirmation
kesin
{s} exact

Give me an exact answer. - Bana kesin bir cevap ver.

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

kesin
precise

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

kesin
certain

He is certainly not without courage. - O, kesinlikle cesaretsiz değildir.

It is not certain when he came here. - Buraya ne zaman geldiği kesin değil.

kesin
{s} accurate

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

kesin
{s} final

The decision is not yet final. - Karar henüz kesinleşmiş değil.

Plans haven't yet been finalized. - Planlar henüz kesinleşmiş değil.

kesin
absolute

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

kesinleştirmek
ensure
kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

kesin
sure

Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages. - Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

kesin
definite

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap ver.

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

kesin
{s} declared
kesinleştirmek
make certain of
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

The day is sure to come when your dream will come true. - Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.

kesin
utter
kesin
precision

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

It's great! You'll laugh for sure. - O harika! Kesinlikle güleceksiniz.

kesin
bound

He is bound to pass the test. - O kesinlikle sınavı geçecek.

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
kesinleştirmek
confirm
Kesin
explicit
kesin
strict

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

This is strictly between us. - Bu kesinlikle aramızdadır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

Tom was perfectly safe. - Tom kesinlikle güvendeydi.

Are you absolutely certain we're safe? - Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesinleştirmek
seal
kesinleştirmek
assure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesinleştirmek
Make (something) definite or final
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary decided to go back to work. - Mary işe geri dönmeye karar verse, Tom kesinlikle memnun olmaz.

The atmosphere in the room was decidedly frosty. - Odadaki atmosfer kesinlikle soğuktu.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
kesinleştirmek
to make (something) definite or final
kesinleştirmek
to make definite
kesinleştirmek
concretize
Türkisch - Türkisch
Kesinleştirmek işi
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
Kesinleştirmek
(Osmanlı Dönemi) RAMAZ
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleştirmek
Kesin bir duruma getirmek
kesinleştirme
Favoriten