The vessel was loaded with coal, lumber, and so on.
- Gemi kömür, kereste, ve benzeri şeylerle yüklüydü.
This is Brazilian lumber. One of the best kinds in the world.
- Bu, Brezilyalı kerestesi. Dünyadaki en iyi çeşitlerden biri.
Thirty years ago, timber was the main industry here.
- Otuz yıl önce buradaki ana sanayi keresteydi.
He is buying some wood so that he can make a bookcase.
- O, bir kitaplık yapabilmesi için biraz kereste satın alıyor.
Tom cleared away the mossy, rotten wood.
- Tom yosunlu, çürümüş keresteleri temizledi.
Tom works in a sawmill.
- Tom bir kereste fabrikasında çalışmaktadır.