kazalı

listen to the pronunciation of kazalı
Türkisch - Englisch
(a province) that has (so many) administrative districts
hazardous
kaza
accident

The accident has caused many deaths. - Kaza çok fazla ölüme neden oldu.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

kaza
crash

Tom was killed in a plane crash. - Tom, bir uçak kazasında hayatını kaybetti.

His wife is in the hospital because she was injured in a car crash. - Karısı hastanede çünkü o bir araba kazasında yaralandı.

kaza
{i} fatality
kaza
smash-up
kaza
cashier's office
kaza
jurisdiction
kaza
chance

We have little chance of winning. - Çok az kazanma şansımız var.

There's an outside chance of winning. - Kazanmanın bir dış şansı vardır.

kaza
(Politika, Siyaset) administrative district
kaza
hazard
kaza
mishap

I broke my leg in two places during a skiing mishap. - Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.

kaza
crackup
kaza
evil

Good always wins over evil. - İyi kötü karşısında her zaman kazanır.

kaza
misfortune

His misfortune gained him sympathy. - Onun şanssızlığı ona sempati kazandırdı.

kaza
Islam late performance of an act of worship
kaza
district
kaza
smash

Tom raised the crowbar intending to smash his attacker's head. - Tom saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.

kaza
accident, smazh, smazsh-up, crash, misadventure
kaza
wreck

I just wrecked my car in a traffic accident. - Az önce bir trafik kazasında arabamı mahvettim.

A hundred people were hurt in a train wreck. - Tren kazasında yüz kişi yaralandı.

kaza
borough
kaza
township
kaza
casualty
kaza
crack-up
kaza
misadventure
kaza
smash up
kaza
incident

That incident harmed his reputation. - Kaza onun şöhretine zarar verdi.

The police informed us about the incident. - Polis bizi kaza hakkında bilgilendirdi.

kaza
predestination
kaza
fortune

He has not acquired a fortune; the fortune has acquired him. - O, bir servet kazanmadı, servet onu kazandı.

Tom will probably make a fortune. - Tom muhtemelen bir servet kazanacak.

kaza
riding

He died in a horse riding accident. - O bir at biniciliği kazasında öldü.

Türkisch - Türkisch
İlçesi olan
Kazaya yol açan, sakıncalı, tehlikeli
Kaza geçirmiş olan
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi birbirine lâzım kılmak
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Ahdini yerine getirmek
KAZA
(Hukuk) Yargı
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Hükmeylemek, hüküm
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Ödemek, edâ etmek
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Beyan eylemek
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Ölüm. (L.R.)
KAZA
(Osmanlı Dönemi) İstemeden yapılan zarar
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Şeriat hâkimi olan Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. (Yâni, eskiden bir hâkimin şeriat şeriat namına da'valara baktığı memlekete "kaza merkezi" denirdi.)Fık: İnsanl
KAZA
(Osmanlı Dönemi) İcab
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Hâkimlik, hâkimin hükmü
Kaza
(Osmanlı Dönemi) HADESAN
Kazâ
(Osmanlı Dönemi) MUKADDER
kaza
Kadılık görevi. İlçe, kaymakamlık: "Kazada mektepli dişçi olmadığı için onu vilayete götürdüm."- R. N. Güntekin
kaza
Vaktinde kılınmayan namazı ya da tutulmayan orucu sonradan yerine getirme
kaza
Yargı, yargılama
kaza
Kadılık görevi
kaza
Can veya mal kaybına, zararına sebep olan kötü olay
kaza
İlçe, kaymakamlık
kaza
Vaktinde kılınmayan namazı veya tutulmayan orucu sonradan dinî kurallara uygun olarak yerine getirme
kazâ
(Osmanlı Dönemi) ezeli ilmiyle bilip takdir ettiği hâdiselerin vakti zamanı gelince gerçekleşmesi
kazalı
Favoriten