Definition von kaza im Türkisch Englisch wörterbuch
- accident
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
While working, he had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
- crash
The pilot ejected his seat seconds before the plane crashed.
- Uçak kaza yapmadan saniyeler önce pilot koltuğunu fırlattı.
His wife is in the hospital because she was injured in a car crash.
- Karısı hastanede çünkü o bir araba kazasında yaralandı.
- smash-up
- cashier's office
- jurisdiction
- chance
Tom thought he had a chance to make a lot of money on the stock market.
- Tom borsada çok para kazanma şansı olduğunu düşündü.
We have little chance of winning.
- Çok az kazanma şansımız var.
- (Politika, Siyaset) administrative district
- hazard
- Islam late performance of an act of worship
- district
- misfortune
His misfortune gained him sympathy.
- Onun şanssızlığı ona sempati kazandırdı.
- smash
Tom raised the crowbar intending to smash his attacker's head.
- Tom saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.
- accident, smazh, smazsh-up, crash, misadventure
- wreck
Thirteen people were killed in the train wreck.
- Tren kazasında on üç kişi öldü.
Thirteen people died in the train wreck.
- Tren kazasında on üç kişi hayatını kaybetti.
- borough
- township
- casualty
- crack-up
- fatality
- mishap
I broke my leg in two places during a skiing mishap.
- Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.
- misadventure
- smash up
- incident
The police informed us about the incident.
- Polis bizi kaza hakkında bilgilendirdi.
I want to minimize the chances of another incident.
- Başka kaza risklerini en aza indirgemek istiyorum.
- crackup
- evil
Good always wins over evil.
- İyi kötü karşısında her zaman kazanır.
- predestination
- fortune
Layla's father made his fortune in the oil industry.
- Leyla'nın babası servetini petrol endüstrisinde kazandı.
Tom will probably make a fortune.
- Tom muhtemelen bir servet kazanacak.
- riding
He died in a horse riding accident.
- O bir at biniciliği kazasında öldü.
- kaza yapmak
- (Askeri) shipwreck
- kaza yapmış
- wrecked
- kaza bölgesi
- (Askeri) jurisdiction
- kaza durumunda
- in case of accident
- kaza eseri olan
- accidental
- kaza geçirmek
- wreck
- kaza geçirmek
- have an accident
- kaza harbi
- (Askeri) accidental war
- kaza hasarından feragat
- (Sigorta) collision damage waiver
- kaza incelemesi
- (Askeri) accident investigation
- kaza mercii
- (Ticaret) jurisdiction
- kaza raporu
- (Askeri,Havacılık) accident report
- kaza riski
- accident risk
- kaza sonucu bulmak
- come by
- kaza çevresi
- (Kanun) jurisdiction
- kaza önleyici
- accident preventer
- kaza bildirim formu
- declaration of claim
- kaza sigortası
- accident insurance
- kaza alanı
- cognizance
- kaza başına
- (Sigorta) any one accident
- kaza bildirimi
- (Askeri) accident notification
- kaza bilgi raporu
- (Havacılık) accident data report
- kaza büroları birliği
- (Sigorta) accident offices association
- kaza dairesi
- (Politika, Siyaset) judgement authority
- kaza dökümü
- disaster dump
- kaza eseri olma
- accidentalness
- kaza eseri yutulma
- (Tıp) incidental ingestion
- kaza etmek
- to perform (a prayer or fast) at a later time
- kaza frekansı
- (Ticaret) accident frequency rate
- kaza geliyorum demez
- (Atasözü) Accidents always happen when you're not expecting them
- kaza geçirmek
- to have an accident
- kaza geçirmek
- to have an accident, for an accident to befall (someone)
- kaza güvenceli
- accident-proof
- kaza hakkına ait
- (Kanun) jurisdictional
- kaza halinde mesuliyet
- (Kanun) responsibility for accident
- kaza hukuku
- accident law
- kaza ile
- by accident
- kaza karşılığı
- (Ticaret) reserve for accidents
- kaza korkusu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) dystychiphobia
- kaza kurşunu
- friendly firing
- kaza kurşunu
- stray bullet
- kaza mahkemeleri
- (Kanun) local courts
- kaza meclisi
- (Politika, Siyaset) local council of the district
- kaza meydana gelmek
- (accident) to take place
- kaza meydana gelmek
- (accident) to happen
- kaza meydana gelmek
- (accident) to occur
- kaza müdahale ekibi
- accident response group
- kaza mı geçirdiniz
- Did you have an accident
- kaza nedeni
- (Ticaret) accident cause
- kaza olayı
- (Askeri) accident incident
- kaza olmak
- (accident) to happen
- kaza olmak
- (accident) to occur
- kaza olmak
- (accident) to take place
- kaza olmak
- for an accident to happen/occur/take place
- kaza oranı
- (Kanun) accident rate
- kaza raporunun bir kopyasını alabilir miyim
- May I have a copy of the accident report
- kaza sebepleri
- (Kanun) accident causes
- kaza sigortası
- accident insurance, casualty insurance
- kaza sonucu vefa tazminatı
- (Sigorta) accidental death benefit
- kaza sonucu ölmek
- die accidentally
- kaza sonucu ölmek
- die in an accident
- kaza sonucu ölmek
- (Konuşma Dili) die with one's boots on
- kaza süsü vermek
- make it look like an accident
- kaza tazminatı
- accident benefit
- kaza tekerrür oranı
- (Kanun) accident frequency rate
- kaza tetkik kurulu
- (Askeri) accident investigation board
- kaza türleri
- types of accidents
- kaza ve sağlık
- (Sigorta) accident and health
- kaza ve tazminat
- (Sigorta) accident and indemnity
- kaza ve/vü kader
- destiny, fate, predestination
- kaza yangını
- (Havacılık) crash fire
- kaza yapmak
- wreck
- kaza yapmak
- to have an accident, to have a crash
- kaza yapmak
- (denizde) shipwreck
- kaza yapmak
- have an accident
- kaza yapmak
- pile up
- kaza yapmak
- (for the operator of a machine or vehicle, the rider or driver of an animal) to have an accident (for which he is to blame)
- kaza yaptırmak
- wreck
- kaza yaptırmak
- to cause (the operator of a machine or vehicle, the rider or driver of an animal) to have an accident
- kaza yapıp kaçan sürücü
- hit and run driver
- kaza yaralanması
- accidental injury
- kaza yeri
- scene of accident
- kaza yeri tespit biykını
- (Askeri) crash locator beacon
- kaza yetkisi
- (Kanun) judicial power
- kaza yetkisi ile ilgili olarak
- jurisdictionally
- kaza yetkisiyle ilgili
- (Ticaret) jurisdictional
- kaza önleme
- accident prevention
- kaza önleme tedbirleri
- accident prevention measures
- kaza önleme yöntemleri
- accident prevention techniques
- katlanarak kaza yapmak
- jackknife
- bireysel kaza sigortası
- (Sigorta) personal accident insurance
- elinden kaza çıkmak
- cause an accident
- ferdi kaza
- (Sigorta) personal accident
- ferdi kaza
- (Sigorta) personal accident insurance
- ferdî kaza sigortası
- Personal accident insurance
- kazalar
- Accidents
- zincirleme kaza
- Pileup
- ağır kaza
- severe accident
- beher kaza başına
- (Sigorta) each and every accident
- bir kaza bildirmek istiyorum
- I want to report an accident
- bir kaza oldu
- There has been an accident
- elinden kaza çıkmak
- to cause an accident
- görünmez kaza
- unexpected accident
- kimyasal kaza
- (Kimya) chemical accident
- mali kaza
- (Kanun,Ticaret) financial jurisdiction
- mesleki kaza
- (Sigorta) occupational accident
- müşterek nükleer kaza koordinasyon merkezi
- (Askeri) joint nuclear accident coordinating center
- olmakla beraber/birlikte although: Parlak bir zekâsı olmamakla beraber para kaza
- to make money. olan/olup biten all (the events) that took place. olup bitmek to happen, take place. olduğu gibi 1. as (one) is, as (it) is: İnsanları olduğu gibi kabul etmelisin. You should accept people as they are. 2. as it (they) happened: Her şeyi olduğu gibi anlatacağım. I will explain everything as it happened. 3. besides being ..., in addition to being ...; besides having ..., in addition to having ...: Hasta olduğu gibi, yoksul da. Besides being sick, he is poor. olduğu kadar 1. besides being ...; besides having ...: Oda küçük olduğu kadar, karanlık da. Besides being small, the room is dark. 2. as much as possible: Hepsini bitirmek zorunda değilsin, olduğu kadar yap. You don't have to finish it all; do what you can. Olan oldu. What's done is done. olup olacağı all: Bendeki paranın olup olacağı bu kadar. This is all the money I've got on me. Onun olup olacağı bir köy muhtarı. He'll never be anything more than the mayor of a village. Olup olacağımız toprak mı? Are we nothing more than dust? oldum bittim/oldum olası/oldum olasıya for as long as anyone can remember, from time immemorial, always. oldu olmadı It's been just about ...: Bu işe başlayalı on yıl oldu olmadı. It's been just about ten years since he began this job. olmak üzere 1. being: İşyerimizde, ikisi Fransız olmak üzere, yirmi eleman var. In our firm we have twenty personnel, two of whom are French. 2. to be on the point of being: Kahven olmak üzere. Your coffee's just about ready. olur olmaz 1. just any old, whatever, any ... that: Olur olmaz her kitabı okuma! Don't read any old book you happen to see! 2. at random, without thinking: Olur olmaz konuşma! Don't just talk whenever you feel like it
- otomobil kaza sigortası
- (Sigorta) motor car insurance
- tavuk kaza bakmış da kıçını yırtmış
- (Konuşma Dili) Trying to keep up with the Joneses when you're not as rich as the Joneses will only land you in trouble
- yolcu kaza sigortası
- (Ticaret) traveller's accident insurance
- zincirleme kaza
- end-to-end pileup
- zincirleme kaza
- multiple-vehicle collision
- zincirleme kaza end-to-end pileup
- (traffic collision in which several vehicles collide with each other end to end)
- çok kaza olan yer
- black spot
- çok kaza yapan
- accident prone
- ölümle sonuçlanan kaza
- fatality
- ıleride bir kaza olmuş
- There's an accident up ahead
- şoförün kaçtığı kaza
- hit-and-run
- şoförün kaçtığı kaza
- hit and run accident