Tom was anxious all the time.
- Tom her zaman kaygılıydı.
He was very anxious on the eve of the exam.
- O, sınav arifesinde çok kaygılıydı.
He was very worried about having to spend Christmas in the hospital.
- O, noeli hastanede harcamak zorunda kalmak hakkında çok kaygılıydı.
You look really worried.
- Gerçekten kaygılı görünüyorsun.
People are concerned about racial problems.
- İnsanlar ırksal sorunlar hakkında kaygılılar.
Tom is concerned for his safety.
- Tom kendi güvenliği için kaygılıdır.
I found his pretentious demeanor quite disconcerting.
- Onun iddialı tavrını oldukça kaygılı buldum.
I'm nervous and excited.
- Ben kaygılı ve heyecanlıyım.
You seem preoccupied.
- Kaygılı görünüyorsun.
Tom didn't seem preoccupied.
- Tom kaygılı görünmüyordu.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
Tom told Mary to stop worrying.
- Tom Mary'ye kaygılanmayı durdurmasını söyledi.
The bliss was often interrupted by anxiety.
- Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi.
Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.
- Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir.
The young girl laughed carelessly.
- Genç kız kaygısızca kahkaha attı.
Few people are free from cares.
- Birkaç kişi kaygısız.
I must admit, I have some misgivings about your plan.
- İtiraf etmeliyim, senin planın hakkında bazı kaygılarım var,
The biggest concern is cost.
- En büyük kaygı ücret.
This product has been designed with the highest concern for safety.
- Bu ürün güvenlik için en yüksek kaygı ile tasarlanmıştır.
It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.