There was no proof that Fadil was connected to Layla's disappearance.
- Fadıl'ın Leyla'nın ortadan kaybolmasıyla ilişkili olduğuyla ilgili hiç kanıt yoktu.
Does globalisation mean the disappearance of local sluts?
- Küreselleşme, yerel fahişelerin kaybolması anlamına mı geliyor?
Experts are worried about the loss of sea ice in the Arctic.
- Uzmanlar, Arctic'teki deniz buzunun kaybolmasından endişe ediyorlar.
The loss of their mother grieved them very much.
- Annelerinin kaybolması onları çok üzdü.
Old customs keep disappearing.
- Eski gelenekler kaybolmaya devam ediyor.
You have to disappear.
- Ortadan kaybolmak zorundasın.
When traveling, it is easy to get lost.
- Seyahat ederken, kaybolmak kolaydır.
You don't want to get lost, so take your mother's hand.
- Kaybolmak istemiyorsun, bu yüzden annenin elini tut.
I just want to disappear.
- Ben sadece ortadan kaybolmak istiyorum.
I wanted to disappear.
- Ortadan kaybolmak istedim.
Tom disappeared without a trace.
- Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
The snow will soon disappear.
- Kar yakında kaybolacak.
I don't want to lose.
- Kaybolmak istemiyorum.
We are going to look into the disappearance of the money.
- Paranın gözden kaybolmasını soruşturacağız.
I am afraid that you will get lost.
- Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.
I have a good sense of direction, so I don't get lost.
- Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.
I am afraid that you will get lost.
- Kaybolmuş olabileceğinden korkuyorum.
You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
- Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!