You need an elevator if you want to go down twenty storeys.
- Yirmi kat aşağıya gitmek istiyorsan bir asansöre ihtiyacın var.
I live on the top floor of a six storey apartment block.
- Altı katlı bir apartmanın en üst katında yaşıyorum.
Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
- Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
Tom took a folded piece of paper out of his shirt pocket.
- Tom gömlek cebinden bir parça katlanmış kağıt çıkardı.
A fire broke out on the first floor.
- Birinci katta bir yangın patlak verdi.
My flat is on the third floor.
- Benim dairem üçüncü katta.
Kate was surprised by Brian's story.
- Kate Brian'in hikayesine şaşırmıştı.
The photo he showed added color to his story.
- Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.
Tom's knee hurts when he walks up or down stairs.
- Yukarı veya alt kata yürürken Tom'un dizi acıyor.
Tom walked down a flight of stairs.
- Tom bir kat aşağıya yürüdü.
Try to take account of everything before you make a decision.
- Karar vermeden önce her şeyi hesaba katmaya çalış.
We must take his youth into account.
- Biz onun gençliğini hesaba katmalıyız.
You must make allowance for his lack of experience.
- Onun tecrübe eksikliğini hesaba katmalısın.
You must make allowance for his inexperience.
- Onun deneyimsizliğini hesaba katmalısın.
Church participation has fallen.
- Kilise katılımı düştü.
Sami falls into that category of people.
- Sami o kategorideki insanlar arasında yer alır.
Light travels around the earth seven and a half times a second.
- Işık dünyanın etrafında bir saniyenin 7.5 katı hızında seyahat eder.
He earns three times as much as I do.
- O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.
Tom walked down a flight of stairs.
- Tom bir kat aşağıya yürüdü.
I carried Tom down two flights of stairs.
- Tom'u iki kat aşağıya taşıdım.
I watched the film named Texas Chainsaw Massacre with my girlfriend yesterday. She was very afraid.
- Dün kız arkadaşımla birlikte Teksas Motorlu testere Katliamı adında bir film izledim. O çok korktu.
They put a coat of paint on the chair.
- Onlar sandalyeye bir kat boya sürdüler.
The house needs a new coat of paint.
- Evin yeni bir kat boyaya ihtiyacı var.
My flat is on the third floor.
- Benim dairem üçüncü katta.
Do you have a flat or a house?
- Bir katınız mı yoksa bir eviniz mi var?
Baklava are sweet pastries made from layers of filo dough filled with chopped nuts.
- Baklava kıyılmış fındık ile dolu filo hamur katmanları yapılan tatlı hamurdur.
Since it was getting even hotter, Tom peeled off another layer of clothing.
- Hava dahada ısındığı için, Tom bir kat elbise daha çıkardı.
Tom hadn't counted on this.
- Tom bunu hesaba katmamıştı.
We had to count on our strength only.
- Sadece gücümüzü hesaba katmalıydık.
The gift shop is on the second deck.
- Hediyelik eşya mağazası ikinci katta.
His revenue doubled after retirement.
- Onun geliri, emekli olduktan sonra iki katına çıktı.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
During her childhood she was a romanticized Katherine, dressed by her misty-eyed, fussy mother in dresses that looked like ruffled pillowcases. By high school she'd shed the frills and emerged as a bouncy, round-faced Kathy - - - At university she was Kath, blunt and no-bullshit in her Take-Back-the-Night jeans and checked shirt - - - When she ran away to England, she sliced herself down to Kat. It was economical, street-feline, and pointed as a nail.