I will be happy to attend your party.
- Ben partine katılmaktan mutlu olacağım.
Either you or I must attend the meeting.
- Toplantıya ya sen ya da ben katılmak zorundayım.
He wants to participate in the contest.
- O, yarışmaya katılmak istiyor.
I don't want to participate in the ceremony.
- Törene katılmak istemiyorum.
Would you like to join our team?
- Bizim takıma katılmak ister misin?
Would you like to join us for a game of cards?
- Kart oyunu için bize katılmak ister misiniz?
Please give us a call now if you want to participate in the workshop!
- Çalıştaya katılmak istiyorsanız lütfen şimdi bizi arayın.
I don't want to participate in the ceremony.
- Törene katılmak istemiyorum.
I'm afraid I have to agree with Tom's analysis.
- Korkarım Tom'un analizlerine katılmak zorundayım.
Tom has agreed to attend.
- Tom katılmak için anlaştı.
Tom added his name to the list of people who wanted to attend the dance.
- Tom adını dansa katılmak isteyenlerin listesine ekledi.
I want to get involved in politics.
- Siyasete katılmak istiyorum.
I want to get involved in politics.
- Siyasete katılmak istiyorum.
We don't like to get involved.
- Katılmaktan hoşlanmıyoruz.
Tom doesn't want to take part in the ceremony.
- Tom törene katılmak istemiyor.
For myself, I would like to take part in the game.
- Ben şahsen oyuna katılmak istiyorum.
Please feel free to join in.
- Lütfen katılmak için çekinmeyin.
Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
- Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
I wanted to take part in the party but I couldn't.
- Partiye katılmak istedim fakat yapamadım.
Masaru wants to join the English Club.
- Masaru İngiliz Kulübüne katılmak istiyor.
Whoever wants to join our club will be welcome.
- Kulübümüze katılmak isteyen herkes kabul edilecek.
I have to agree with this.
- Buna katılmak zorundayım.
I'm afraid I have to agree with Tom's analysis.
- Korkarım Tom'un analizlerine katılmak zorundayım.
All storeys of the house are made of wood.
- Evin tüm katları ahşaptan yapılmıştır.
You need an elevator if you want to go down twenty storeys.
- Yirmi kat aşağıya gitmek istiyorsan bir asansöre ihtiyacın var.
Attendance is compulsory for all members.
- Katılmak bütün üyeler için zorunludur.
Your attendance isn't necessary.
- Katılman gerekli değil.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
- Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
A fire broke out on the first floor.
- Birinci katta bir yangın patlak verdi.
The photo he showed added color to his story.
- Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.
Kate was surprised by Brian's story.
- Kate Brian'in hikayesine şaşırmıştı.
Tom fell down two flights of stairs and is now in the hospital.
- Tom iki kat merdiven düştü ve şimdi hastanede.
I carried Tom down two flights of stairs.
- Tom'u iki kat aşağıya taşıdım.
Church participation has fallen.
- Kilise katılımı düştü.
Sami falls into that category of people.
- Sami o kategorideki insanlar arasında yer alır.
Tom talked Mary into joining our band.
- Tom Mary'yi grubumuza katılması için ikna etti.
We have no objection to your joining us in our club.
- Kulübümüzde bize katılmanıza itirazımız yok.
He earns three times as much as I do.
- O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.
She knows ten times as many English words as I do.
- O benimkinin on katı fazla ingilizce kelime biliyor.
Tom walked down a flight of stairs.
- Tom bir kat aşağıya yürüdü.
Tom fell down two flights of stairs and is now in the hospital.
- Tom iki kat merdiven düştü ve şimdi hastanede.
I watched the film named Texas Chainsaw Massacre with my girlfriend yesterday. She was very afraid.
- Dün kız arkadaşımla birlikte Teksas Motorlu testere Katliamı adında bir film izledim. O çok korktu.
The house looked wonderful with its fresh coat of paint.
- Ev taze boya katıyla harika görünüyordu.
The house needs a new coat of paint.
- Evin yeni bir kat boyaya ihtiyacı var.
Do you have a flat or a house?
- Bir katınız mı yoksa bir eviniz mi var?
My flat is located on the first floor.
- Dairem birinci katta bulunmaktadır.
The upper ocean has warmed up much more than deeper layers.
- Üst okyanus derin katmanlardan çok daha fazla ısındı.
The cerebral cortex is the brain's outer layer.
- Serebral korteks beynin dış katmanıdır.
The gift shop is on the second deck.
- Hediyelik eşya mağazası ikinci katta.
They need to eat double that amount.
- O miktarın iki katını yemeliler.
The number of employees doubled in ten years.
- Çalışan sayısı on yıl içinde iki katına çıktı.
During her childhood she was a romanticized Katherine, dressed by her misty-eyed, fussy mother in dresses that looked like ruffled pillowcases. By high school she'd shed the frills and emerged as a bouncy, round-faced Kathy - - - At university she was Kath, blunt and no-bullshit in her Take-Back-the-Night jeans and checked shirt - - - When she ran away to England, she sliced herself down to Kat. It was economical, street-feline, and pointed as a nail.