I'm not decisive enough.
- Yeterince kararlı değilim.
Tom is very decisive, isn't he?
- Tom çok kararlı, değil mi?
Tom isn't a stable person.
- Tom kararlı bir kişi değil.
The government of that country is now stable.
- O ülkenin hükümeti atık kararlı.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.
Tom's height gave him a decided advantage in the game.
- Tom'un boyu ona oyunda kararlı bir avantaj verdi.
I am determined to give up smoking.
- Sigara içmeyi bırakmaya kararlıyım.
He was determined to finish the work at any cost.
- O, ne pahasına olursa olsun işi bitirmeye kararlıydı.
You mustn't sell Green Gables, said Anne resolutely.
- Anne kararlı bir şekilde Green Gables'ı satmamalısın dedi.
I think I'm resolute.
- Kararlı olduğumu düşünüyorum.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Tom seemed undeterred.
- Tom kararlı görünüyordu.
Anne steadfastly refused to confess.
- Anne itiraf etmeyi kararlılıkla reddetti.
We shall have the ability to respond rapidly and decisively to terrorism directed against us wherever it occurs.
- Biz nerede olursa olsun bize yöneltilen teröre hızlı ve kararlı bir şekilde cevap yeteneğine sahip olacağız.
No, replied Tom decisively.
- Tom kararlı bir biçimde Hayır diye yanıtladı.
This decision will reflect on his future career.
- Bu karar onun gelecekteki mesleğini belirtecektir..
My decision to study abroad surprised my parents.
- Yurtdışında okuma kararım ebeveynlerimi şaşırttı.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
I made a snap judgment.
- Bir gıyabi karar verdim.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Tom had a look of determination on his face.
- Tom'un yüzünde bir kararlılık ifadesi vardı.
It requires just a little determination.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.
Tomorrow, the verdict for Tom will be announced.
- Yarın Tom için mahkeme kararı açıklanacak.
The jury has reached a verdict.
- Jüri bir karara vardı.
We will vote to decide the winner.
- Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.
Anxious for a quick decision, the chairman called for a vote.
- Hızlı bir karar için endişeli olduğundan, başkan bir oy için çağrıda bulundu.
That's your conclusion, not mine.
- O, benim değil senin kararın.
Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.
Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences.
- Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.
I've decided to write 20 sentences on Tatoeba every day.
- Her gün Tatoeba'da 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
She resolved to work as a volunteer.
- O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.
The air was darkened by the smoke.
- Hava duman tarafından karartıldı.
The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
They're dimming the lights. The play is about to begin.
- Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.
Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
The resolution was not approved immediately.
- Karar hemen onaylanmadı.
Were the sun to rise in the west, she would not change her resolution.
- Güneş batıdan doğsada, o kararından vazgeçmez.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
The air was darkened by the smoke.
- Hava duman tarafından karartıldı.
At the end of April, the water of the Yellow River had darkened.
- Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.
I have absolute confidence in your judgement.
- Senin kararına mutlak güvenim var.
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.