karşıtlaşma

listen to the pronunciation of karşıtlaşma
Türkisch - Englisch
contradicting each other; being mutually opposed, being contradictory to (each other)
karşıt
opponent

Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops. - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.

karşıt
{s} opposed
karşıt
contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşıt
{s} opposite

Becoming rich is the opposite of becoming poor. - Zengin olmak, yoksul olmanın karşıtıdır.

Although they were twins, they were of opposite personalities. - İkiz olmalarına karşın onların karşıt kişilikleri vardı.

karşıt
contradictory
karşıt
{s} reverse
karşıt
(Biyokimya) antagonist
karşıt
averse
karşıt
(Denizbilim) conserve
karşıt
(Denizbilim) correspondence
karşıt
counterpart
karşıt
antithetical
karşıt
abhorrent
karşıt
antagonistic
karşıt
contrast
karşıt
alien
karşıt
antipathetic
karşıt
antipathetical
karşıt
reciprocal
karşıt
converse
karşıt
contrary; opposite
karşıt
contrary, opposite, converse
karşıt
adverse
karşıt
athwart
karşıt
antithetic
karşıt
contra

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşıt
jarring
karşıt
cross

Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops. - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.

karşıt
reverse; reciprocating
karşıt
in disagreement with, opposed to
karşıt
anti

He took part in the anti-war demonstration. - O savaş karşıtı bir gösteriye katıldı.

The anti-smoking law is just, in my opinion. - Bence, sigara karşıtı yasa makul.

karşıt
objector
karşıt
dis

Anti-intellectualism is often couched in the disguise of criticizing elitism. - Entelektüel karşıtlık, çoğunlukla elitizm'i eleştirmenin kılık değiştirmesiyle ifade edilir.

karşıt
repugnant
karşıt
antonym

Good is the antonym of bad and tall is the antonym of short. - İyi kötü'nün karşıt anlamlı sözcüğü ve uzun kısa'nın karşıt anlamlı sözcüğüdür.

karşıt
{s} inimical
karşıt
{s} reciprocating
karşıtlaşmak
to be opposed to each other
karşıtlaşmak
to contradict each other; to be contradictory to (each other)
karşıtlaşmak
opposed to each other
Türkisch - Türkisch
Karşıtlaşmak işi
Karşıt
kontrast
Karşıt
tezat
Karşıt
aykırı
Karşıt
anti
Karşıt
zıt

Uyanmak, uyumanın zıttıdır. - Uyanmak, uyumanın karşıt eylemidir.

Yatmak, kalkmanın zıttıdır. - Yatmak, kalkmanın karşıt eylemidir.

karşıt
Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast
karşıtlaşmak
Birbirine karşıt olmak
karşıtlaşma
Favoriten