karşılı

listen to the pronunciation of karşılı
Türkisch - Englisch
wage
To conduct or carry out (a war or other contest)

to wage war.

To wager, bet
an amount of money paid to a worker for a specified quantity of work, usually expressed on an hourly basis
{v} to lay a wager, engage in, make, hire
If a person, group, or country wages a campaign or a war, they start it and continue it over a period of time. the three factions that had been waging a civil war. to be involved in a war against someone, or a fight against something wage war (on sb/sth)
To pledge; to hazard on the event of a contest; to stake; to bet, to lay; to wager; as, to wage a dollar
To give security for the performance of
That which is staked or ventured; that for which one incurs risk or danger; prize; gage
as of wars, battles, or campaigns; "Napoleon and Hitler waged war against all of Europe"
{f} engage in, conduct (war, battle)
That for which one labors; meed; reward; stipulated payment for service performed; hire; pay; compensation; at present generally used in the plural
Someone's wages are the amount of money that is regularly paid to them for the work that they do. His wages have gone up This may end efforts to set a minimum wage well above the poverty line
something that remunerates; "wages were paid by check"; "he wasted his pay on drink"; "they saved a quarter of all their earnings
the price of labour defined over a period of time worked (chapter 13)
{i} salary, payment, earnings; just recompense (Literary)
To engage in, as a contest, as if by previous gage or pledge; to carry on, as a war
To expose one's self to, as a risk; to incur, as a danger; to venture; to hazard
to reward as with wages
The payment for labor or services to a worker
karşı
{e} against

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşı
{s} opponent

He doesn't stand a chance against his opponent. - Onun rakibine karşı bir şansı yok.

The candidate made wild accusations against his opponent. - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

karşı
counter

The policeman discovered counterevidence. - Polis karşı delili keşfetti.

The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown. - Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.

karşı
{e} towards

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

karşı
before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

karşı
(Biyokimya) trans

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

Let's compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
agains

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

Karşı
(Tıp) ante
karşı
anti

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
toward

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

He joined the opposing team. - O, karşı takıma katıldı.

They are strongly opposing my proposal. - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.

karşı
facing

I'm facing that problem, myself. - Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.

Tom is facing a challenge. - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.

karşı
opposed

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

I met with my teacher in the theater. - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.

People should be honest with one another. - İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.

Türkisch - Türkisch

Definition von karşılı im Türkisch Türkisch wörterbuch

karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşılı
Favoriten