kandırılmak

listen to the pronunciation of kandırılmak
Türkisch - Englisch
to be persuaded, be convinced
to be deceived, be fooled, be taken in
be deceived
be taken in

I don’t want to be taken in. - Kandırılmak istemiyorum.

kan
{i} blood

You cannot be a blood donor. - Sen bir kan verici olamazsın.

There was blood all over the floor. - Döşemenin her tarafında kan vardı.

kan
lineage, family
kan
blood; lineage, descent, family soy
kan
{i} gore
kan
family

Sami fooled his family. - Sami ailesini kandırdı.

That poor family lives from hand to mouth every month. - O yoksul aile her ay kıt kanaat geçiniyor.

kan
lineage
kan
descent
kan
haemo [Brit.]
kan
strain
Kan
(Tıp) hema, hemato
Kan
(Tıp) hemat
Kan
(Diş Hekimliği) Haema
Kan
(Tıp) sanguis
gelecek vaadiyle kandırılmak
be led on
kan
claret
kan
hema
kan
(kardeşi) swore
kan
hemo
kan
hemal
kan
hem-, hemo-, hemi-, haem-, haemo-
kan
haemal [Brit.]
kan
hemic, hematic
kan
flesh

He is a man of flesh and blood with all his flaws. - O tüm kusurları ile birlikte etten ve kandan oluşan bir adamdır.

He's a man of flesh and blood. - O etten ve kandan oluşan bir adam.

kan
{s} haemal
kan
sangui
kan
barb
Englisch - Englisch

Definition von kandırılmak im Englisch Englisch wörterbuch

Kan
Kan su Kan River T'a k'o la ma kan Sha mo
Kan
state in the central United States
kan
To know; to ken
kan
Intuition For kan-intuition to work, one must experience a creative tension stemming from single-minded concentration on the work in progress This opens the way for a higher power, kami, to enter the process
kan
head
kan
a GAP3 package for computing Kan extensions of actions of categories by Anne Heyworth (Leicester)
kan
warmed saké
kan
water (eight triagrams)
kan
The Abysmal Trigram with direction north and number 1
kan
is a Japanese unit of weight equalling one thousand momme, or 3 75 kilograms
kan
(v rt ) to desire, prefer, select (Herb , k124); cl 1 & 2
Türkisch - Türkisch
Kandırmak işi yapılmak
Kandırma işi yapılmak
Kan
numan
Kan
hun
Kan
(Osmanlı Dönemi) NU'MAN
Kan
dem
Kan
(Osmanlı Dönemi) TAMUR
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Kuyu. Kaynak
KÂN
(Osmanlı Dönemi) f. Bir şeyin menbaı
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Mâden ocağı
kan
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı
kan
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı: "Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı."- Ö. Seyfettin
kan
Maden ocağı
kan
Soy
kan
Maden ocağı veya kuyusu
kan
Maden kuyusu
kan
Ağaç mobilyanın köşe kısmı
kandırılma
Kandırılmak işi
kandırılmak
Favoriten