Definition von kanıt im Türkisch Englisch wörterbuch
- evidence
The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
These dirty clothes could be a new piece of evidence to prove his innocence.
- Bu kirli giysiler onun suçsuzluğunu kanıtlayacak yeni bir kanıt parçası olabilirdi.
- proof
What proof do you have that Tom was the one who stole your mother's necklace?
- Senin annenin kolyesini çalanın Tom olduğuna dair hangi kanıtın var?
There is indisputable proof that Tom is the thief.
- Tom'un hırsız olduğuna dair su götürmez kanıt var.
- evidence, proof
- convincing proof
- log. premise
- demonstration
- confirmation
- supporting document
- averment
- case
The police have uncovered new evidence related to the case.
- Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır.
- evidence, proof delil
- argument
He presented an argument for the war.
- Savaş için bir kanıt sundu.
- theorem
Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem.
- Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.
Fermat's Last Theorem was finally proven by English mathematician Andrew Wiles in 1994.
- Fermat'ın Son Teoremi, nihayet 1994 yılında İngiliz matematikçi Andrew Vaylzom tarafından kanıtlandı.
- testimonial
- testify
- (Ticaret) attest
I can attest to everything she just said.
- Onun şimdi söylediği her şeyi kanıtlayabilirim.
I will attest that I did not hear that.
- Bunu duymadığımı kanıtlayacağım.
- (Kanun) voucher
- support document
- witness
- pledge
- kanıt olarak göstermek
- allege
- kanıt göstermek
- to adduce
- kanıt isteyen
- from Missouri
- kanıt listesi
- proof list
- kanıt niteliğinde söz
- the operative word
- kanıt olma
- attestation
- kanıt olmak
- be a record of
- kanıt oluşturan
- probative
- kanıt rakamı
- proof figure
- kanıt türünden
- argumentative
- belirgin kanıt
- extreme manifestation
- fiziksel kanıt
- (Ticaret) physical evidence
- kanıtlar
- sure signs
- kuvvetli (kanıt)
- strong
- belgelenmiş kanıt
- documentary evidence
- ek kanıt
- supporting evidence
- geçerli kanıt
- (Ticaret) valid arguments
- güçlü kanıt
- (Kanun) hard evidence
- ikinci derecede kanıt
- circumstantial evidence
- ikinci derecede kanıt
- (Konuşma Dili,Kanun) indirect evidence
- ikna edici kanıt
- (Pisikoloji, Ruhbilim) cogent evidence
- kanıtlar
- reasoning
- kanıtlar
- indicia
- kesin kanıt
- (Ticaret) positive proof
- kesin kanıt
- conclusive evidence
- kuvvetlendirici kanıt
- cumulative evidence
- kısmi kanıt
- semiproof
- olumsuz kanıt
- negative evidence
- sözlü kanıt
- parol evidence
- yazılı kanıt
- written evidence
- yeterli kanıt
- satisfactory evidence
- yeterli kanıt
- direct evidence
- önemli kanıt
- cogent evidence