Definition von kalan im Türkisch Englisch wörterbuch
- rest
Where are the rest of the files?
- Dosyaların geri kalanı nerede?
Do you want the rest of my sandwich?
- Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?
- residual
Now clean up any residual dust.
- Şimdi kalan tozu temizleyin
- over
The existence of nation-states gave Europe a great advantage over the rest of the world.
- Ulus devletlerin varlığı, dünya'nın geri kalanında Avrupa'ya büyük bir avantaj sağladı.
I drank the milk that was left over from breakfast.
- Kahvaltıdan kalan sütü içtim.
- vestigial
- remaining
Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
There were few students remaining in the classroom.
- Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.
- balance
- left behind
- remanent
- surviving
Tom has three surviving children.
- Tom'un hayatta kalan üç çocuğu var.
The surviving refugees longed for freedom.
- Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.
- the remainder
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
- residuary
- (Matematik) difference
- leftover
Tom ate the leftover pizza for breakfast.
- Tom kahvaltı için kalan pizayı yedi.
Who ate the rest of the leftovers?
- Yemek artıklarının kalanını kim yedi?
- rump
- residue
- (Matematik) difference
- remaining, residual; the remainder, residue; rest
- remainder
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
- arrears
- residuum
- the person who is left; the remainder, that which remains
- balance , remainder
- (Matematik) remainder
- (someone, something) who/which remains, remaining
- left
If there is any left, give me some.
- Kalan varsa, bana biraz ver.
The supermarkets are now closed, so we'll have to make do with what is left in the refrigerator.
- Süpermarketler şimdi kapalı, bu yüzden buzdolabında kalanlarla yetinmek zorunda kalacağız.
- from left
- geri kalan
- remainder
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
- hayatta kalan
- survivor
Were there any survivors?
- Hiç hayatta kalan var mıydı?
Mary is the only survivor of the plane crash.
- Mary, uçak kazasından sonra tek hayatta kalandır.
- kalan süre
- (Bilgisayar) time remaining
- kalan süre
- (Televizyon) elapsed time
- kalan süre
- due in
- Kalan İmkan ve Kabiliyetleri Değerlendirme
- (Askeri) Residual Capability Assessment
- kalan borç
- remaining debt
- kalan borçlar
- surviving debts
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme sistemi
- (Askeri) residual capability assessment system
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme timi
- (Askeri) residual capability assessment team
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme; isyan bastırma kimyasal maddesi
- (Askeri) residual capabilities assessment; riot control agent
- kalan kök
- (ağaç vb.) stub
- kalan parça
- ort
- kalan tehdidin değerlendirilmesi
- (Askeri) residual threat assessment
- kalan yemek
- leftover
- kalan yemeklerden oluşan öğün
- pickup
- kalan yemeklerden oluşan öğün
- pickup dinner
- kâğıt üzerinde kalan
- paper
- kalburda kalan çerçöp
- siftings
- kâğıtlar dağıtıldıktan sonra kalan kartlar
- talon
- kal
- {f} remain
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
How long will you remain in London?
- Londra'da ne kadar kalacaksın?
- arda kalan
- remaining
- bitince yerleşik kalan
- (Bilgisayar) terminate-and-stay-resident
- eksik kalan
- lacking
- eksik kalan
- deficient
- eksik kalan
- incomplete
- geri kalan
- residual
- geri kalan
- remnant
- geri kalan
- rest
Where are the rest of the files?
- Dosyaların geri kalanı nerede?
My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
- Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- geç kalan
- lag end
- geç kalan
- late comer
- geç kalan
- latecomer
- kalan miktar
- (Ticaret) avail
- kalanlar
- remains
- kolayca akılda kalan
- catchy
- miras kalan
- inherited
Dan didn't want to be taxed on the land he inherited from his mother.
- Dan annesinden miras kalan arazi üzerinde vergilendirilmek istemiyordu.
He just moved into an apartment he inherited from his parents.
- Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.
- miras olarak kalan
- (Kanun) hereditary
- sabit kalan
- invariable
- serbest kalan
- (Çevre) breakaway
- kal
- devolve
- kal
- hover over
- kal
- {f} stay
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
I want to stay here longer.
- Burada daha uzun kalmak istiyorum.
- kal
- {f} staying
I'm now staying at my uncle's.
- Şu an amcamın evinde kalıyorum.
Kentaro is staying with his friend in Kyoto.
- Kentaro, arkadaşıyla Kyoto'da kalıyor.
- kal
- {f} remaining
There were few students remaining in the classroom.
- Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.
The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
- Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- kalanlar
- rest
You can have the rest.
- Kalanları alabilirsiniz.
All of us try to be what none of us couldn't be except when some of us were what the rest of us desired.
- Bazılarımız geriye kalanlarımızın arzu ettikleri şey oldukları zaman hariç, hepimiz hiçbirimizin olamadığını olmaya çalışırız.
- Sona kalan dona kalır
- (Atasözü) - Early bird catches the worm.- First come, first served
- arada kalan kişi
- initiand
- ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap
- rooted in the field after harvesting the stem
- geri kalan, kalan, artan
- rest, rest, increasing
- Manhattan'ın doğusunda kalan bölge
- east side
- arda kalan
- residuary
- arkada kalan
- behindhand
- ayakta kalan kimse
- standee
- ağızda kalan tad
- tang
- ağızda kalan tat
- aftertaste
- bardağın dibinde kalan içki
- heeltap
- biçilen tarlada kalan kökler
- stubble
- branş dışı kalan
- extracurricular
- devlete kalan mülk
- escheat
- elde kalan mal
- drug in the market
- elde kalan mal
- drug on the market
- elde kalan malların haraç mezat satışı
- rummage sale
- elekte kalan artıklar
- siftings
- ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
- au pair girl
- eyaletin başka eyaletler arasında kalan uzantısı
- panhandle
- fıçıda kalan boşluk
- wantage
- geminin su üstünde kalan kısmı
- flotage
- geri kalan
- remainder, remnant
- geri kalan
- (Hukuk) lagging
- geri kalan
- 1. the remainder, the rest, leftovers. 2. remaining
- geri kalan kısım
- remainder
- geride kalan
- straggly
- geride kalan
- straggler
- geride kalan
- surviving
- geride kalan
- fallen astern
- geride kalan
- (Kanun) in arrears
- geride kalan atlar
- ruck
- geride kalan girdap
- (Havacılık) cast off vortex
- geriye kalan
- surviving
- geç kalan
- late
The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
- Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
Tom was the only one who was late.
- Tom geç kalan tek kişiydi.
- geç kalan
- unpunctual
- geç kalan
- behindhand
- geç kalan kimse
- laggard
- geçici olarak kalan kimse
- sojourner
- geçici olarak kalan kimse
- bird of passage
- geçmişte kalan
- bygone
- grizu patlamasından sonra kalan zehirli gaz
- afterdamp
- gönüllü olarak maruz kalan
- self-imposed
- hasat sonrası kalan başakları toplamak
- glean
- hastanede kalan doktor
- residential physician
- hata yüzünden hükümsüz kalan yargılama
- mistrial
- hayatın kalan kısmı
- afterlife
- hep evde kalan kimse
- home keeping
- hep yeşil kalan bitki
- evergreen
- ikinci derecede kalan olaylar dizisi
- underplot
- ikinci kez gebe kalan kadın
- (Tıp) secundigravida
- kal
- word, talk
- kal
- snub
- kal
- remains
The problem remains to be solved.
- Sorun çözülmeden kalır.
He remains loyal to his principles.
- O, prensiplerine sadık kalıyor.
- kalanlar
- leavings
- kalanlar
- leftovers
You had better throw away leftovers.
- Kalanları atsan iyi olur.
Those are the leftovers from lunch.
- Şunlar öğle yemeğinden kalanlar.
- kendisine miras kalan şahıs
- (Kanun) heir
- kesilen ağacın kalan kütüğü
- stub
- kocasından ünvan kalan dul kadın
- dowager
- maruz kalan
- subject to
Man is the only animal subject to becoming an imbecile.
- İnsan embesil olmaya maruz kalan tek hayvandır.
- mineralin ısıtılmasından geriye kalan kül
- calx
- minimum kalan basınç
- (Otomotiv) minimum residual pressure
- miras kalan kimse
- (Kanun) legatee
- miras kalan mimse
- legatee
- miras kalan varlık
- hereditament
- miras kalan şey
- remainder
- miras olarak kalan
- inheritable
- mirasla kalan
- heritable
- olduğu gibi kalan
- stationary
- satılmayıp elde kalan kitap
- remainder
- sağ kalan
- surviving
Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving.
- Onların yarısından daha az sağ kalanı ile beş yüz asker şehre gönderildi.
- seyirci kalan
- bystander
- sona kalan
- straggler
- sona kalan dona kalır
- (Atasözü) A slowpoke gets left out in the cold./Slothful people lose out
- sürüncemede kalan
- long-standing
- sürüncemede kalan işler
- leeway
- ucuz pansiyonda kalan kimse
- dosser
- vasiyetin paylaşımından sonra kalan parça
- residue
- yarım kalan cinsel ilişki
- onanism
- yağın eritilmesinden sonra kalan kıkırdak
- scraps
- yetersiz kalan ifade
- understatemant
- çocuğa bakarak aile yanında kalan kız
- au pair girl
- ömür boyu görevde kalan
- perpetual