He teaches mathematics as well as English.
- O, İngilizce öğrettiği kadar matematik de öğretiyor.
He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
Your car is three times as big as this one.
- Senin araban bunun üç katı kadar büyük.
This cat is as big as that one.
- Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
The news surprised him as much as it did me.
- Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
How long does it take you to do something like that?
- Öyle bir şey yapman ne kadar sürer?
Tom would never ever do something like that.
- Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.
I expect to stay in Boston a day or so.
- Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
What is the total amount of money you spent?
- Harcadığın para toplam ne kadar?
Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week.
- Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
My son can count up to a hundred now.
- Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.
Got into debt right up to my ears.
- Gırtlağıma kadar borca battım.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
I'll wait here until she comes.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
She didn't know the information till she met him.
- Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.
I cannot start till six o'clock.
- 06:00 ya kadar başlayamam.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
Don't race the car. We want to make it go as far as possible.
- Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
When I was young, I tried to read as many books as I could.
- Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.
Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can.
- O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.
Read as many books as you can while you are a student.
- Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
- Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
It is boiled just enough.
- Sadece yeteri kadar kaynatılır.
This book is easy enough for me to read.
- Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
Hand it over. That's all you've got?
- Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
Tom opened his eyes wide.
- Tom gözlerini ardına kadar açtı.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much.
- Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.
How did you get that much money?
- Bu kadar çok parayı nasıl kazandın?
Stop being such dolts.
- Bu kadar aptal olmayı bırak.
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
You must carry the task through to the end.
- Sonuna kadar görevi taşımalısın.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.