The slave has his pride; he agrees to obey only the most vigorous despot.
- Kölenin gururunu vardır; o sadece en güçlü despota itaat etmeyi kabul eder.
It appears that Tom agrees.
- Tom kabul eder gibi görünüyor.
She accepts the gifts.
- O, hediyeleri kabul eder.
She accepts good suggestions.
- O, iyi önerileri kabul eder.
They agreed to work together.
- Birlikte çalışmayı kabul ettiler.
They agreed to work together on the project.
- Projede birlikte çalışmayı kabul ettiler.
Tom admitted his mistake.
- Tom hatasını kabul etti.
Tom admitted to spilling the red wine.
- Tom kırmızı şarabı döktüğünü kabul etti.
The professor I was arguing with finally conceded and said I was right.
- Tartıştığım profesör sonunda haklı olduğumu kabul etti.
The accountant would not concede the mistake.
- Muhasebeci hatayı kabul etmezdi.
They agreed to work together on the project.
- Projede birlikte çalışmayı kabul ettiler.
The girl's parents agreed to her request.
- Kızın ebeveynleri onun ricasını kabul etti.
We must accept life, for good or for evil.
- İster iyi olsun ister kötü olsun hayatı kabul etmeliyiz.
I accepted her invitation.
- Onun davetini kabul ettim.
I had the article accepted by a travel magazine.
- Ben, makaleyi bir seyahat dergisi tarafından kabul ettirdim.
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
The professor I was arguing with finally conceded and said I was right.
- Tartıştığım profesör sonunda haklı olduğumu kabul etti.