Fried food does not agree with me.
- Kızartılmış yiyecek bana yaramıyor.
On the table, there was a plate with three fried eggs on it.
- Masada üzerinde üç kızarmış yumurta bulunan bir tabak vardı.
It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
- Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
Tom offered Mary a French fry and she took one.
- Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.