kızarmak

listen to the pronunciation of kızarmak
Türkisch - Englisch
{f} blush

Tom couldn't help blushing. - Tom kızarmaktan kendini alamadı.

I couldn't help blushing. - Kızarmaktan kendimi alamadım.

redden
color up
to fry, be fried
be toasted
flame
colour [Brit.]
turn red
be roasted
glow
crimson
toast
to toast, be toasted
be fried
to blush; to flush, become flushed
(for coals) to glow. kızarıp bozarmak (for someone's face) to go all shades of red (from anger or embarrassment). kızarmış ekmek toast
color
to turn red, redden
go red
brown
to turn red, to redden; (yüzü) to blush; (yiyecek) to be fried, to be toasted, to be roasted
to roast, be roasted
{f} colour
colour up
chap
fry
roast
yüzü kızarmak
flush
kızarmak, kızıllaşmak
blush, redden
kızarmak (yiyecek)
(Gıda) be fried
kızarma
flushing
kızar
{f} fried

Tom loves fried chicken. - Tom, kızarmış tavuk seviyor.

Tom bought a bucket of extra-spicy fried chicken and a container of coleslaw. - Tom bir ekstra-baharat kovası, kızarmış piliç ve bir konteyner lahana salatası ısmarladı.

kızar
become red
yağda kızarmak
fry
Kızarma
(Tıp) combustion
cızırdayarak kızarmak
frizz
cızırdayarak kızarmak
frizzle
kulaklarına kadar kızarmak
to blush/flush hotly, go beet red
kızar
fry

It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel. - Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.

Tom burned his fingers on a hot frying pan. - Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.

kızarma
glow
kızarma
flush
kızarma
turning red
kızarma
suffusion
kızarma
blushing

Tom couldn't help blushing. - Tom kızarmaktan kendini alamadı.

I couldn't help blushing. - Kızarmaktan kendimi alamadım.

kızarma
blush

Man is the only animal that blushes. Or needs to. - İnsan yüzü kızaran tek hayvandır. Ya da kızarması gereken.

Tom couldn't help but blush. - Tom kızarmaktan kendini alamadı.

kızarma
inflammation
yüzü kızarmak
to blush, to flush, to colour
yüzü kızarmak
blush
yüzü kızarmak
change color
Türkisch - Türkisch
Olgunlaşmaya başlamak, olgunlaşmak
Kırmızı veya ona yakın bir renk almak: "Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi."- P. Safa
Utanç, öfke gibi duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak: "Ben utancımdan kulaklarıma kadar kızardım."- F. R. Atay
Bazı sebze ve meyveler olgunlaşmaya başlamak, olgunlaşmak
Yiyecekler tavada kızgın yağ içinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek: "Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı."- Y. Kemal
Tavada kızgın yağ içinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek
Utanç, öfke gibi duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak
Kırmızı veya ona yakın bir renk almak
(Osmanlı Dönemi) ASB
kızarma
Kızarmak işi
kızarmak
Favoriten