Tom said he won't go ashore.
- Tom kıyıya gitmeyeceğini söyledi.
Tom said he isn't going ashore.
- Tom kıyıya gitmediğini söyledi.
His cottage is on the coast.
- Onun kulübesi kıyıda.
Our hotel faces the coast.
- Otelimiz kıyıya bakar.
I saw a fishing boat about a mile off the shore.
- Ben, kıyıdan yaklaşık bir mil ötede bir balıkçı teknesi gördüm.
The ship made for the shore.
- Gemi kıyıya doğru gitti.
The city lies on the border of the coastal area and the neighboring highland.
- Kent, kıyı bölgesi ve komşu dağlar arasındaki sınırda yer alıyor.
The seashore looks particularly romantic in the moonlight.
- Deniz kıyısı özellikle ay ışığında romantik görünüyor.
The long coastline of the city contains sand and gravel.
- Kentin uzun kıyı şeridi kum ve çakıl içerir.
Many locations, despite being situated near coastlines, have fairly extreme climates.
- Birçok yer, kıyı şeridine yakın olmalarına rağmen oldukça ekstrem iklimlere sahiptir.
The whole Baltic coast of Poland is made up of sandy beaches.
- Polonya'nın bütün Baltık kıyıları kumsallardan oluşur.
I live near the sea so I often go to the beach.
- Deniz kıyısında yaşadığım için sık sık plaja giderim.
There's a lot of trash on the far bank of the river.
- Nehrin uzak kıyısında bir sürü çöp var.
A man was fishing on the opposite bank.
- Bir adam karşı kıyıda balık avlıyordu.
Tom said he won't go ashore.
- Tom kıyıya gitmeyeceğini söyledi.
The swimmer, Cindy Nicholas, barely made it ashore at Dover at the end of the exhausting swim, but a spokesman from the Channel Swimming Association announced that she was in very good shape.
- Yüzücü, Cindy Nicholas, yorucu bir yüzmenin sonunda zorlukla Daver'de kıyıya vardı fakat Kanal Yüzme Derneğinden bir sözcü onun çok iyi bir durumda olduğunu duyurdu.