In brief, you should have accepted the responsibility.
- Kısacası, sorumluluğu kabul etmeliydin.
A very brief warning or explanation is enough for an intelligent person.
- Çok kısa bir uyarı veya açıklama akıllı bir kişi için yeterlidir.
This story is short enough to read in one lesson.
- Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
She's too short to reach the top.
- O,tepeye ulaşamayacak kadar çok kısadır
He gave me a curt answer.
- O bana kısa bir yanıt verdi.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I'll be brief and concise.
- Kısa ve özlü olacağım.
His address is a concise speech.
- Onun konuşması kısa bir konuşma.
Put the words in parentheses into abbreviated form.
- Parantez içindeki kelimeleri kısaltılmış şekle koyun.
In English, ultraviolet is often abbreviated as UV.
- İngilizcede ultraviyole sık sık UV olarak kısaltılır.
If pleasure is fleeting, so is the effort.
- Eğer zevk kısacık ise, çaba da öyledir.
Could you lower the volume a little?
- Sesi biraz kısar mısın?
Would you turn down the stereo a little?
- Steroyu biraz kısar mısın?
I am looking for a white mini skirt!
- Kısa beyaz bir etek arıyorum!
When it seemed miniskirts couldn't be any shorter, they found out they could be shortened from above.
- Mini etekler daha kısa olamaz gibi göründüğü zaman, onların yukarıdan kısaltılabileceklerini öğrendiler.
The days are becoming shorter.
- Günler daha kısa oluyor.
I am shorter than you.
- Ben senden daha kısayım.
I plan to make a trip to China in the winter or soon after.
- Kışın ya da kısa bir süre sonra Çin'e bir gezi yapmayı planlıyoruz.
I'm cutting my trip short.
- Ben gezimi kısa kesiyorum.