Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
The field is full of wild flowers.
- Tarla kır çiçekleriyle dolu.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
Every summer I go to the countryside.
- Her yaz kırsala giderim.
They lived in the countryside during the war.
- Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
She fell down and broke her left leg.
- Düştü ve sol bacağını kırdı.
Tom fell and broke his arm.
- Tom düştü ve kolunu kırdı.
These wild flowers give off a nice smell.
- Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
I like studying wild flowers.
- Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
- Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
The last straw breaks the camel's back.
- Devenin belini kıran son saman çöpü.
That boy often breaks our windows with a ball.
- Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.
This robot can hold an egg without breaking it.
- Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
The boy admitted breaking the window.
- Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Plastic does not break easily.
- Plastik kolayca kırılmaz.
I don't want to risk breaking my leg.
- Bacağımın kırılması riskini istemiyorum.
Everyone has a breaking point.
- Herkesin bir kırılma noktası var.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Gray goes well with red.
- Gri, kırmızı ile iyi gider.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.