kırılamaz

listen to the pronunciation of kırılamaz
Türkisch - Englisch
infrangible
Unbreakable, indestructible, or very difficult to break
difficult or impossible to break or separate into parts; "an infrangible series
{s} not fragile, unbreakable; cannot be violated
Not capable of being broken or separated into parts; as, infrangible atoms
Not to be infringed or violated
kır
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

kır
{i} grizzle
kır
field

There were six sheep in the field. - Kırsalda altı koyun vardı.

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

kır
countryside

The countryside has many trees. - Kırsalda birçok ağaç vardır.

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

kır
Moor
kır
{s} grey
kır
{f} broke

Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him. - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.

He broke his leg skiing. - Kayak yaparken bacağını kırdı.

kır
{i} fell

Tom fell and broke his arm. - Tom düştü ve kolunu kırdı.

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

kır
blot
kır
wild

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
the country

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

kır
the wild

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

kır
slopes
kır
hoar
kır
breake
kır
wilderness
kır
grizzled
kır
country

Every summer I go to the countryside. - Her yaz kırsala giderim.

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

kır
heath
kır
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

kır
{f} shattering
kır
{f} broken

He got a broken jaw and lost some teeth. - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.

She is responsible for this broken window. - Bu kırık pencereden o sorumludur.

kır
{f} break

The last straw breaks the camel's back. - Devenin belini kıran son saman çöpü.

She breaks a dish every time she washes dishes. - O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.

kır
{f} breaking

I had no difficulty breaking the lock. - Kilidi kırmakta zorlanmadım.

This robot can hold an egg without breaking it. - Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.

kır
{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
countryside, the country, rural area
kır
grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
kır
grayish
kır
moorland
kır
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
kır
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

kır
grayness
kır
uncultivated and open country
kır
greyish
kır
grizzly
kır
gray

Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't. - Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.

Tom was wearing a gray suit and a red tie. - Tom gri bir takım elbise giyiyordu ve kırmızı bir kravat takıyordu.

kır
bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kır
diffract
kır
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
refract
kır
griseous
kır
ruffle
kır
weald
kır
knap
kır
champaign
kır
riven
Türkisch - Türkisch

Definition von kırılamaz im Türkisch Türkisch wörterbuch

Kır
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
Kır
sahra
Kır
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
kır
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
kır
Kulağı beyaz işaretli keçi
kır
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
kır
Tarla
kır
Bu renkte olan
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
kırılamaz
Favoriten