Sami liked to provoke Layla by saying outrageous things.
- Sami, Leyla'yı çirkin şeyler söyleyerek kışkırtmaktan hoşlanıyordu.
Linda danced with other men to provoke Dan.
- Linda Dan'ı kışkırtmak için başka adamlarla dans etti.
Egging is a form of vandalism.
- Kışkırtmak vandallığın bir şeklidir.
I don't want to antagonize Tom.
- Tom'u kışkırtmak istemiyorum.
I don't want to antagonize him.
- Onu kışkırtmak istemiyorum.
This is not a method, this is provocation.
- Bu bir yöntem değil, kışkırtma.
Linda danced with other men to provoke Dan.
- Linda Dan'ı kışkırtmak için başka adamlarla dans etti.
Tom is trying to provoke me.
- Tom beni kışkırtmaya çalışıyor.
Tom instigated the whole thing.
- Tom her şeyi kışkırtıyordu.
I'm not provoking their daughters.
- Ben onların kızlarını kışkırtmıyorum.
You need to stop provoking fights with Tom.
- Tom'u kışkırtan kavgaları durdurmalısın.
He was provoked into hitting her.
- O ona vurmak için kışkırtıldı.
His rude reply provoked her to slap his face.
- Onun kaba cevabı onun yüzüne tokat atması için onu kışkırttı.