The hermit lived in a wooden hut.
- Keşiş ahşap bir kulübede yaşıyordu.
This is the hut in which he lived.
- Bu onun yaşadığı kulübedir.
The man living in the cottage is blind.
- Kulübede yaşayan adam kör.
His cottage is on the coast.
- Onun kulübesi kıyıda.
You'll find a rake in the shed.
- Kulübede bir tırmık bulacaksınız.
They don't have a shed.
- Onların bir kulübesi yok.
There's a fishing lodge near Boston that I often go to.
- Boston yakınında sık sık gittiğim bir balıkçı kulübesi var.
Abraham Lincoln, the 16th president of the United States, was born in a log cabin in Kentucky.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. başkanı Abraham Lincoln, Kentucky'de bir kulübede doğdu.
Naoki was poor and lived in a small cabin.
- Naoki yoksuldu ve küçük bir kulübede yaşıyordu.
Where is the nearest telephone box?
- En yakın telefon kulübesi nerede?
I saw a number of people around the police box.
- Polis kulübesinin etrafında çok sayıda insan gördüm.
I want my own house, even if it's a shack.
- Bir kulübe olsa bile kendi evimi istiyorum.
Are you using this shack as a house?
- Bu kulübeyi bir ev olarak mı kullanıyorsun?
Telephone booths are very scarce around here.
- Telefon kulübeleri burada çok az bulunur.
Tom ran and ran, until at last he saw the telephone booth.
- Sonunda telefon kulübesini görünceye kadar koşmaya devam etti.
His cottage is on the coast.
- Onun kulübesi kıyıda.
Peter's cottage is very big.
- Peter'ın kulübesi çok büyük.
Tom can't get a drink in this club because he's underage.
- Tom reşit olmadığı için bu kulüpte bir içki içemez.
I meet him at the club from time to time.
- Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
Hats aren't allowed to be worn inside the clubhouse.
- Kulüp binasında şapka giyilmesine izin verilmiyor.