küçük küçük

listen to the pronunciation of küçük küçük
Türkisch - Englisch
small
Underclothes
a garment size for a small person the slender part of the back limited or below average in number or quantity or magnitude or extent; "a little dining room"; "a little house"; "a small car"; "a little (or small) group"; "a small voice"
This element applies a smaller size font formatting to text (in relation to the default font size)
on a small scale; "think small
Small by degrees and beautifully less Prior, in his Henry and Emma, wrote “Fine by degrees,” etc
Smallclothes
In or to small extent, quantity, or degree; little; slightly
not fully grown; "what a big little boy you are"; "small children"
Having little size, compared with other things of the same kind; little in quantity or degree; diminutive; not large or extended in dimension; not great; not much; inconsiderable; as, a small man; a small river
Not prolonged in duration; not extended in time; short; as, after a small space
Small contract lot Not a big order
A small person, thing, or amount of something is not large in physical size. She is small for her age The window was far too small for him to get through Stick them on using a small amount of glue. large + smallness small·ness Amy had not mentioned the smallness and bareness of Luis's home. largeness
{s} little, few in number, not large; trivial, unimportant; modest, unpretentious; minor; young; narrow-minded; humiliated; weak, lacking force
Envincing little worth or ability; not large-minded; sometimes, in reproach, paltry; mean
on a small scale; "think small"
limited or below average in number or quantity or magnitude or extent; "a little dining room"; "a little house"; "a small car"; "a little (or small) group"; "a small voice"
have fine or very small constituent particles; "a small misty rain"
(of a voice) faint; "a little voice"; "a still small voice"
His name is short for Very Small Beetle One of Rabbit's many friends and relations
the small hours: see hour small wonder: see wonder see also smalls
küçük düşürmek
humiliate

We don't want to humiliate them. - Biz onları küçük düşürmek istemiyoruz.

I just want to humiliate Tom. - Sadece Tom'u küçük düşürmek istiyorum.

küçük
little

He is sailing a little boat on the water. - O suda küçük bir bot ile denize açılıyor.

My little brother is watching television. - Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.

küçük
(Hukuk) small

Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users. - Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.

He lived in a small town nearby. - Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.

küçük çocuk
kid
küçük küçük kesmek
shred
küçük küçük yemek
pick
küçük
slight

My wife's hands are slightly smaller than the shop assistant's. - Eşimin elleri tezgahtarınkinden biraz daha küçük.

I get depressed by the slightest things. - En küçük şeylerden depresyona girerim.

küçük resim fırçası
pencil
küçük düşürmek
disparage
küçük
kid

Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil. - Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.

küçük
mini

My DVD collection is absolutely miniscule. - Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.

küçük düşme
humiliation
küçük düşürücü
humiliating

The war ended with a humiliating defeat for Britain. - Savaş İngiltere için küçük düşürücü bir yenilgi ile sona erdi.

You can't imagine how humiliating this is. - Bunun ne kadar küçük düşürücü olduğunu hayal bile edemezsin.

küçük şişe
vial
küçük ay
February
küçük
child

The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable. - Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.

According to the CRC, all people under 18 are considered to be children. - ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.

küçük
baby

Mary's baby is less than a month old. - Mary'nin bebeği bir aydan daha küçük.

The little baby was born yesterday. - Küçük bebek dün doğdu.

daha küçük
less
en küçük parça
shred
kadının küçük özel odası
boudoir
küçük
peanut

The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box. - Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.

küçük
young

My younger brother is watching TV. - Küçük erkek kardeşim TV izliyor.

Lucy's mother told her to take care of her younger sister. - Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.

küçük adam
pipsqueak
küçük adam
peanut
küçük ama mükemmel
bijou
küçük düşürücü
insulting

Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated. - İftira niteliğinde, küçük düşürücü, müstehcen, uygunsuz, iffetsiz, pornografik, şiddet, suistimal, hakaret, tehdit ve taciz yorumlarına katlanılmaz.

küçük düşürücü eleştirme
diatribe
küçük görmek
belittle
küçük halı
rug
küçük kimse
junior
küçük körfez
creek
küçük oda
closet
küçük ve güzel
bijou
kıtalardan küçük kara parçası
subcontinent
marifetli küçük araç
gadget
küçük at
pony

Tom wanted me to buy him a pony. - Tom ona küçük at almamı istedi.

-den küçük
under
-den küçük
minus
daha küçük
under
en küçük
min
iri başlı küçük çivi
tack
kiraz gibi küçük
(Botanik, Bitkibilim) berry
küçük
weenie
küçük
incidental
küçük
exiguous
küçük
weensy
küçük
piffling
küçük
frugal
küçük
small-time
küçük
lil (little)
küçük
dinkey
küçük
wee

My youngest sister has piano lessons twice weekly. - Küçük kız kardeşimin haftada iki kez piyano dersleri var.

He was looking forward to spending the weekend with her in their little cottage in Somerset. - Somerset'teki küçük yazlıklarında hafta sonunu onunla geçirmeye can atıyordu.

küçük
piccolo
küçük
(Tıp) mini-
küçük
boxy
küçük
(Tıp) minimus
küçük
menial
küçük
undersize
küçük
tiny

Our world is only a tiny part of the universe. - Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.

Tom took a tiny bite of Mary's donut. - Tom Mary'nin gözlemesinden küçük bir lokma aldı.

küçük
(Matematik) immeasurably small
küçük ada
cay
küçük adam
small man
küçük aile
small family
küçük azı
(Anatomi) premolar
küçük azıdişine ait
premolar
küçük düşürücü kimse
detractor
küçük filo
escadrille
küçük göl
pond
küçük görmek
disdain
küçük görmek
patronise
küçük görmek
vilipend
küçük görmek
scorn
küçük han
(Turizm) hostelry
küçük hap
(Tıp) capsule
küçük harf
lower-case letter
küçük
(Bilgisayar) small business
küçük koy
hamlet
küçük köy
dorp
küçük oda
cabinet
küçük oda
cubicle
küçük ses
(Muzik) mic volüm
küçük suç
(Kanun) petty offence
küçük sözlük
glossary
küçük sözlük
(Bilgisayar) glossary list
küçük taş
pebbles
küçük ton
short ton
küçük ünlü uyumu
(Dilbilim) labial harmony
sonsuz küçük
(Matematik) infinitésimal
x-küçük
x-small
çok küçük
tiny
çok küçük
x-small
çok küçük
(Tıp) nano-
çok küçük
diminutive
çok küçük
fractional
çok küçük
smallest

Moncalvo is the smallest Italian city. - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.

çok küçük
wee
küçük orospu
slut
küçük olanı
lesser
En Küçük Ortak Kat
The smallest common multiple
Küçük Kıyamet
(Tarih) The 1509 Constantinople earthquake: an earthquake that occurred in the Sea of Marmara on September 10, 1509 at about 10 p.m
Küçük Kıyamet
(Tarih) Lesser Judgement Day
en küçük ortak kat
Least common multiple
eni küçük olan, dar
Most of the small, narrow
hafif, küçük
lighter, smaller
kavunun küçük olgunlaşmamış şekli
The small unripe melon shape
küçük abdest
small bowel
küçük adımlı kimse
one small step
küçük ayı
little bear
küçük bakır tencere
small copper pot
küçük boylu
small stature
küçük ev
maisonette
küçük görmek
underrate
küçük kahpe
little bitch
küçük kanal
small channels
küçük kokulu kavun
small muskmelon
küçük limon
small lemon
küçük masa
small table
küçük sinek
little fly
küçük tane
small grains
küçük tekke
small lodges
küçük tüfek
young guns
küçük ve sevimli (çocuk, kadın)
small and cute (children, women)
küçük yaşta izci çocuk
Boy Scout at a young age
küçük çalı kuşu
small Kinglet
küçük çaplı
minor
yakub peygamberin en küçük oğlu
Jacob is the youngest son of the prophet
Türkisch - Türkisch

Definition von küçük küçük im Türkisch Türkisch wörterbuch

küçük
Kısık, parlak olmayan
küçük
Büyümesini, gelişmesini henüz tamamlamış olan
küçük
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
küçük
Daha az yaşlı
küçük
Değersiz, önemsiz
küçük
Yaş, makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
küçük
Niceliği az olan
küçük
Çocuk
Küçük Kıyamet
(Tarih) 10 Eylül 1509 günü İstanbul'da gerçekleşen büyük yıkıma yol açmış depreme verilen ad
Küçük kan dolaşımı
Küçük kan dolaşımı, kalbin sağ karıncık kısmından çıkan kirli kanın akciğer toplar damarını izleyerek akciğere gelmesi ve akciğerlerde temizlenmesi sonucunda kalbin sol kulakçık bölümüne dökülmesi olayına denir
küçük hindistan cevizi
(Botanik, Bitkibilim) Muskat, küçük Hindistan cevizi (Myristica) ya da Hint cevizi portakal ağacına benzeyen, anavatanı Banda Adaları olan bir tropik ağaç cinsidir. Hindistan ceviziyle ilgisi yoktur
küçük ünlü uyumu
Türkçe bir kelimede düz ünlülerden (a, e, ı, i) sonra düz ünlülerin, yuvarlak ünlülerden (o,o,u,u) sonra dar yuvarlak (u,u) veya düz geniş (a,e) ünlülerin gelmesi: Evler. Etek. Salkımlar. Ördek, Okul, Sucuların gibi
küçük küçük
Favoriten