küçükçe

listen to the pronunciation of küçükçe
Türkisch - Englisch
smallish
minimal
küçük
little

He is sailing a little boat on the water. - O suda küçük bir bot ile denize açılıyor.

I've brought you a little something. - Sana küçük bir şey getirdim.

küçük
(Hukuk) small

Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users. - Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.

He lived in a small town nearby. - Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.

küçük
slight

I don't have the slightest idea. - En küçük bir fikrim yok.

The slightest mistake may lead to a fatal disaster. - En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.

küçük
kid

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.

That kid is a little demon. - Bu çocuk küçük bir şeytan.

küçük
mini

My DVD collection is absolutely miniscule. - Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.

küçük
{s} trivial
küçük
{i} child

The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable. - Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.

According to the CRC, all people under 18 are considered to be children. - ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.

küçük
baby

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

The baby has pretty little fingers. - Bebeğin güzel küçük parmakları var.

küçük
young

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

küçük
peanut

The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box. - Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.

küçük
(Matematik) immeasurably small
küçük
tiny

Our world is only a tiny part of the universe. - Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.

She got me a tiny toy. - O, bana küçük bir oyuncak aldı.

küçük
undersize
küçük
menial
küçük
(Tıp) minimus
küçük
boxy
küçük
(Tıp) mini-
küçük
piccolo
küçük
wee

I'd like to take a small trip this weekend. - Bu hafta sonu küçük bir gezi yapmak istiyorum.

My youngest sister has piano lessons twice weekly. - Küçük kız kardeşimin haftada iki kez piyano dersleri var.

küçük
dinkey
küçük
lil (little)
küçük
weenie
küçük
small-time
küçük
frugal
küçük
piffling
küçük
weensy
küçük
exiguous
küçük
incidental
küçük
insignificant
küçük
minor

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

It's only a minor setback. - Bu sadece küçük bir başarısızlık.

küçük
skimpy
küçük
petty

I'm sick and tired of all the petty squabbling among politicians. - Politikacılar arasındaki tüm küçük çekişmelerden bıktım.

The god of the Old Testament is a blood-thirsty tyrant — petty and vengeful. - Eski Ahit tanrısı kana susamış, küçük ve intikamcı bir zorbadır.

küçük
scrubby
küçük
piddling
küçük
junior

She is five years junior to me. - O benden beş yıl daha küçük.

He is haughty to his juniors. - Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.

küçük
dinky
küçük
petit
küçük
puisne
küçük
compact

I'd like to rent a compact car. - Küçük bir araba kiralamak istiyorum.

I want a compact car with an air conditioner. - Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.

küçük
diminutive
küçük
small for
küçük
thumbnails
küçük
smaller

The earth is smaller than the sun. - Dünya güneşten daha küçüktür.

The population of New York is smaller than that of Tokyo. - New York'un nüfusu Tokyo'nunkinden daha küçüktür.

Küçük
(Tıp) parvus
küçük
miniature, small-scale
küçük
paltry
küçük
infra
küçük
petty, minor, low-ranking
küçük
younger

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

Lucy's mother told her to take care of her younger sister. - Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.

küçük
minuscule
küçük
nano

An ångström is smaller than a nanometer. - Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.

küçük
undersized
küçük
not healthy
küçük
petty, small, small-minded
küçük
little; small; young, little; petty, insignificant, piddling; child, kid
küçük
little, small
küçük
remote

The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia. - Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.

küçük
infant

Mary has three infants. - Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.

The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants. - Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.

küçük
bantam
küçük
petite, dainty. K
küçük
micro
küçük
trifling
küçük
fiddling
küçük
niggardly
küçük
poky
küçük
inconsiderable
küçük
snug
küçük
one-horse

Tom grew up in a one-horse town. - Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.

Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke. - Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.

küçük
petite
küçük
tiddly
küçük
young, little
küçük
jerkwater
küçük
cairn terrier
küçük
atomlike
küçük
toy

My brother bought me a small toy. - Erkek kardeşim bana küçük bir oyuncak satın aldı.

Her toy was broken by her little sister. - Onun oyuncağı onun küçük kızkardeşi tarafından kırıldı.

küçük
fine

I'm fine. It's just a little cut. - Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.

küçük
picayune
küçük
one horse
küçük
midget
küçük
isle
küçük
piddle
küçük
dinky,dinkey
küçük
elfin
Türkisch - Türkisch
Biraz küçük
Küçük
fıcık
Küçük
(Hukuk) MİNOR
Küçük
MiNi
küçük
Çocuk
küçük
Niceliği az olan
küçük
Yaş, makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
küçük
Değersiz, önemsiz
küçük
Daha az yaşlı
küçük
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
küçük
Büyümesini, gelişmesini henüz tamamlamış olan
küçük
Kısık, parlak olmayan
küçük
Küçük abdest
küçük
Niteliği aşağı olan, bayağı
küçük
Kısık, parlak olmayan(ses): "Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi."- R. H. Karay
küçük
Niceliği az olan: "Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum."- S. F. Abasıyanık
küçük
Yaş, makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse: "Küçüğü tümen kumandanı idi."- F. R. Atay
küçük
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı: "Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm."- M. Ş. Esendal
küçük
Büyümesini, gelişmesini henüz tamamlamış olan: "Düşüncesi bu noktaya gelince birdenbire Azize'nin küçük kızını hatırladı."- H. E. Adıvar. Çocuklara yapılan bir seslenme sözü
küçük
Geri aşamada
küçük
Değersiz, önemsiz: "Bu iyi temiz, sıhhatli, küçük insanların uykusu bambaşka bir şey."- S. F. Abasıyanık
küçük
Daha az yaşlı: "Ortanca ve küçük ablalar ... beni, arabanın beklediği sokağa indirdiler."- R. N. Güntekin
küçükçe
Favoriten