My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
He lived in a small town nearby.
- Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
Holland is a small country.
- Hollanda küçük bir ülkedir.
My wife's hands are slightly smaller than the shop assistant's.
- Eşimin elleri tezgahtarınkinden biraz daha küçük.
I don't have the slightest idea.
- En küçük bir fikrim yok.
When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
- Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
A young child has a small vocabulary.
- Genç bir çocuğun küçük bir kelime haznesi vardır.
The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
- Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
- Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
- Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
There's just one tiny problem.
- Sadece küçük bir sorun var.
She got me a tiny toy.
- O, bana küçük bir oyuncak aldı.
I'd like to take a small trip this weekend.
- Bu hafta sonu küçük bir gezi yapmak istiyorum.
A woman friend of ours took a trip to a small town last week.
- Bizim bir bayan arkadaşımız, geçen hafta küçük bir kasabaya bir seyahat yaptı.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
He's just a petty hooligan, but if he had just a little more initiative, he could be a major criminal leader.
- O sadece küçük bir holigan ama sadece onun biraz daha inisiyatifi olsa, o büyük bir suç lideri olabilir.
The god of the Old Testament is a blood-thirsty tyrant — petty and vengeful.
- Eski Ahit tanrısı kana susamış, küçük ve intikamcı bir zorbadır.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
Have you got smaller size?
- Daha küçük ölçün var mı?
I just want to humiliate Tom.
- Sadece Tom'u küçük düşürmek istiyorum.
I don't want to humiliate Tom.
- Tom'u küçük düşürmek istemiyorum.
You can't imagine how humiliating this is.
- Bunun ne kadar küçük düşürücü olduğunu hayal bile edemezsin.
The war ended with a humiliating defeat for Britain.
- Savaş İngiltere için küçük düşürücü bir yenilgi ile sona erdi.
Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
- İftira niteliğinde, küçük düşürücü, müstehcen, uygunsuz, iffetsiz, pornografik, şiddet, suistimal, hakaret, tehdit ve taciz yorumlarına katlanılmaz.
Tom wanted me to buy him a pony.
- Tom ona küçük at almamı istedi.
I didn't mean to demean you.
- Seni küçük düşürmek istemedim.