The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia.
- Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.
Punish the wicked and save the weak.
- Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.
We had a poor harvest because of the lack of water.
- Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
The weather today is worse than yesterday.
- Bugün hava dünkünden daha kötü.
We're expecting lousy weather today.
- Bugün kötü hava bekliyoruz.
I'm a lousy fisherman.
- Ben kötü bir balıkçıyım.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
It's ached before, but never as badly as right now.
- Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
He behaved badly to his sons.
- O, oğullarına kötü davrandı.
Ford was poorly educated.
- Ford kötü eğitim gördü.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
I'm sorry that I said such mean things about you and Tom.
- Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Our experiment went wrong last week.
- Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
I have vices, but gambling isn't one of them.
- Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
Tom says he has no vices.
- Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.
You look awful. What happened?
- Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
He resigned on the grounds of ill health.
- O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
- Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
- O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
I feel terrible about my mistake.
- Hatam hakkında kötü hissediyorum.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
He is badly off, because his book doesn't sell well.
- O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
Your English doesn't sound ugly.
- İngilizcen kötü görünmüyor.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
The king abused his power.
- Kral, gücünü kötüye kullandı.
Tom abuses his authority, so no one likes him.
- Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.