kötülükle

listen to the pronunciation of kötülükle
Türkisch - Englisch
nefariously
evilly
egregiously
kötü
wicked

Punish the wicked and save the weak. - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.

Murder is a wicked crime. - Cinayet kötü bir suçtur.

kötü
poor

We had a poor harvest because of the lack of water. - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.

I am concerned about his poor health. - Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.

kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

kötü
bad

This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month. - Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

kötü
nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

He caught a nasty cold because he stayed up late last night. - Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.

kötü
worse

Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. - Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.

The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining. - Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

kötü
haunted
kötü
lousy

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

kötü
miserable

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

He behaved badly to his sons. - O, oğullarına kötü davrandı.

kötü
adverse
kötü
poorly

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

I speak French very poorly. - Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.

kötü
{s} horrible

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

kötü
{s} dark

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

It got dark, and what was worse, it began to rain. - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.

kötü
sorry

I'm sorry that I said such mean things about you and Tom. - Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.

You called me at bad time. Sorry, I'm busy. - Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

Our experiment went wrong last week. - Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

The corruption of the best is the worst. - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

Gambling isn't one of Tom's vices. - Kumar Tom'un kötü alışkanlıklarından biri değil.

Tom says he has no vices. - Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötü
awful

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

kötü
pernicious
kötü
nice

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

He's still in poor health after his illness. - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.

He resigned on the grounds of ill health. - O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

The evil spirit was driven away from the house. - Kötü ruh evden kovuldu.

He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power. - O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

Tom speaks French so badly that he is often misunderstood. - Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.

I feel terrible about my mistake. - Hatam hakkında kötü hissediyorum.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

I don’t believe that black cats cause bad luck. - Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.

Some people believe that black cats bring bad luck. - Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.

kötü
off

This gas gives off a bad smell. - Bu gaz kötü bir koku verir.

He is badly off, because his book doesn't sell well. - O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Tom thought the watch Mary had given him was ugly. - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

Tom abuses his authority, so no one likes him. - Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.

I tried to give him some advice, but he just abused me violently. - Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
Türkisch - Türkisch

Definition von kötülükle im Türkisch Türkisch wörterbuch

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötülükle
Favoriten