Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
It did more harm than good.
- O iyilikten daha çok kötülük yaptı.
No one's going to harm you.
- Kimse sana kötülük etmeyecek.
She bears malice toward our group.
- O bizim gruba karşı kötülük taşımaktadır.
Such things are often a result of accident rather than malice.
- Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
Boredom is the beginning of all vices.
- Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.
Do you hear that, Dan? You're doing a disservice to the community.
- Onu duyuyor musun, Dan? Topluma kötülük yapıyorsun.
You're doing us a great disservice.
- Bize büyük bir kötülük yapıyorsun.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
Murder is a wicked crime.
- Cinayet kötü bir suçtur.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
The rice crop is poor this year.
- Pirinç hasatı bu yıl kötü.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
The Twitter bird is evil.
- Twitter kuşu kötüdür.
He is such a bad person that everybody dislikes him.
- O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
Tom gave Mary a nasty look.
- Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
- Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
We're expecting lousy weather today.
- Bugün kötü hava bekliyoruz.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Tom did poorly on the test.
- Tom testte kötü şekilde yaptı.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Don't cry. There's nothing wrong.
- Ağlama. Kötü bir şey yok.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
I have vices, but gambling isn't one of them.
- Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
I have many vices, but fast food isn't one of them.
- Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
I have a nasty feeling something awful is going to happen.
- Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
- Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
I feel terrible about my mistake.
- Hatam hakkında kötü hissediyorum.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
The weather getting worse, the departure was put off.
- Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.
Your English doesn't sound ugly.
- İngilizcen kötü görünmüyor.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
The king abused his power.
- Kral, gücünü kötüye kullandı.
I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.