ingilizcede bu anlamı veren modalverb " can".
Çeviri yapabilmek için anadil dışında en az bir dil daha bilmek gerekir.
- Um übersetzen zu können, muss man neben seiner Muttersprache zumindest noch eine weitere Sprache beherrschen.
Evde sabun yapabilmek için gerekli malzemeler nelerdir?
- Welche Zutaten braucht man, um zu Hause Seife herstellen zu können?
O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Teneke kutuyu açacak bir şeyim yok.
- I have nothing to open the can with.
Tom teneke kutuların birini aldı, onu açtı ve bir yudum aldı.
- Tom picked up one of the cans, opened it, and took a sip.
ABD, Kanada ile komşudur.
- The United States borders Canada.
Porto Rikolular ABD vatandaşıdırlar ama federal seçimlerde oy kullanamazlar.
- Puerto Ricans are U.S. citizens but cannot vote in federal elections.
Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir.
- In each beehive there can only be one queen.
Ken'i kovamıyorum. O iyi bir işçi.
- I cannot fire Ken. He's a good worker.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves clearly.
- Ich mag es nicht, wenn Mathematiker, die viel mehr als ich wissen, sich nicht genau ausdrücken können.
What do you believe is true even though you cannot prove it?
- Was glauben Sie ist wahr, obwohl Sie es nicht beweisen können?
It is sad not to be loved, but it is much sadder not to be able to love.
- Es ist traurig, nicht geliebt zu werden, aber es ist noch viel trauriger, nicht lieben zu können.
I do not fear terrorists but those who want to make us fear terrorists to be able to reduce our freedom.
- Ich habe keine Angst vor Terroristen, wohl aber vor denen, die uns Angst vor Terroristen machen, um unsere Freiheit beschneiden zu können.