Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur.
- You'd better not swim if you've just eaten.
Johnny sadece birkaç ay önce İspanya'ya taşındı, o henüz İspanyolca konuşmaya alışkın değil.
- Johnny moved to Spain just a few months ago, so he isn't used to speaking Spanish as yet.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Bence, sigara karşıtı yasa makul.
- The anti-smoking law is just, in my opinion.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.
- The bullet just shaved his cheek.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
- Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
Sadece haklı olduğumdan emin olmak istedim.
- I just wanted to make sure I was right.
Haksız bir barış, haklı bir savaştan daha iyidir.
- An unjust peace is better than a just war.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom showed up at just the right moment.
Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
- Tom crawled into bed just before midnight.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Bu sadece mantıklı olmuyor.
- This just doesn't make sense.
O sadece mantıklı değil.
- That just doesn't make sense.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Testi güçlükle geçebildim.
- I just barely managed to pass the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu.
- At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
- Tom can eat just about anything but peanuts.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
- I think Tom just lied to me.
Biraz önce sana söylediğimi unut.
- Forget what I have just told you.
Tom aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.
Bitirdin mi? Aksine, yeni başlıyorum.
- Have you finished it? On the contrary, I'm just starting.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Tom sadece dürüst oluyor.
- Tom is just being honest.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom has been managing just fine.
Bu uygulama, tek kelimeyle, pilini tüketiyor.
- This application just eats up your battery.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
- Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
Bu ülkede adalet biraz çifte standartlıdır: fakirlerin adaleti ve zenginlerin adaleti.
- Justice in this country is a bit of a double standard: there is the justice of the poor and the justice of the rich.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Burada park edemezsin. Ancak, köşede bir park yeri var.
- You can't park here. However, there is a parking lot just around the corner.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.