Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum.
- I just don't know what to say.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.
- The bullet just shaved his cheek.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
- Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
- You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
Sadece haklı olabilirsin.
- You might just be right.
Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.
- Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
O artık mantıklı değil.
- It just doesn't make sense anymore.
Sadece bana mantıklı gelmiyor.
- That just doesn't make sense to me.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Testi güçlükle geçebildim.
- I just barely managed to pass the test.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu.
- At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.
Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
- We're just about finished here.
Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
- This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
- I think Tom just lied to me.
Biraz önce sana söylediğimi unut.
- Forget what I have just told you.
Tom satın aldığı yeni masa örtüsünü masaya koydu.
- Tom put the new tablecloth he had just bought on the table.
Tom aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?
- He came home just now. Didn't you know that?
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Tom sadece dürüst oluyor.
- Tom is just being honest.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir.
- It is justice, and not might, that wins in the end.
Adalet sonunda galip gelecek.
- Justice will prevail in the end.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Burada park edemezsin. Ancak, köşede bir park yeri var.
- You can't park here. However, there is a parking lot just around the corner.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.