izinsiz

listen to the pronunciation of izinsiz
Türkisch - Englisch
(Ticaret) unauthorized
unauthorised
(Kimya) forbidden
(Askeri) absent without leave
(Ticaret) unlawfully
unsanctioned
(doing something) without permission, without having permission to do so
without permission

No one is to leave without permission. - İzinsiz kimse ayrılmayacak.

You're not supposed to do that without permission. - Bunu izinsiz yapmamalısın.

(student) who's been given a detention
(a) detention (given to a student)
unpermitted
izinsiz girmek
intrude

We didn't mean to intrude. - Biz izinsiz girmek istemedik.

I don't want to intrude. - İzinsiz girmek istemiyorum.

izin
allowance
izin
{i} permission

She wanted my permission to use the telephone. - Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.

izin
leave

He's just gone on leave. - O az önce izinli gitti.

She took two weeks' leave and visited China. - O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti

izin
permit

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

izinsiz avlanmak
poach
izinsiz yayınlamak
pirate
izinsiz alıntı yapmak
plagiarize
izinsiz avlanma
poaching
izinsiz giriş
(Kanun) trespass
izinsiz giriş tespit sistemi
(Askeri) intrusion detection system
izinsiz girmek
trespass
izinsiz yokluk
(Ticaret) awol
izinsiz alıntı yapma
plagiarizing
izinsiz alıntı yapma
plagiary
izinsiz alıntı yapma
plagiarising
izinsiz alıntı yapmak
(eser) plagiarize
izinsiz avcılık
unauthorized hunting
izinsiz ayrılma
french leave
izinsiz ayrılma
absence without leave
izinsiz ayrılmak
take french leave
izinsiz giren
intrusive
izinsiz giren kimse
trespasser

Trespassers will be shot. - İzinsiz giren kimseler vurulacaktır.

izinsiz girenlere tuzak
mantrap
izinsiz girerek
trespassing
izinsiz girme
trespass

How dare you trespass on my property! - Mülkiyetime izinsiz girmeye nasıl cesaret edersin!

izinsiz girme
intrusion

Please forgive my intrusion, but this is something that you're going to want to hear. - Lütfen izinsiz girmemi affedin ama bu duymak isteyeceğiniz bir şey.

izinsiz girme
trespassing
izinsiz girmek
poach
izinsiz girmek
trespass on
izinsiz girmek
trespass upon
izinsiz girmeme
nonintrusion
izinsiz gitmek
take french leave
izinsiz göreve gelmemek
(Askeri) absent without leave
izinsiz olarak yayınlama
piracy
izinsiz yapılmış iş
unauthorized work
izinsiz yayın yapan
pirate
izinsiz yerleşme
squat
izinsiz yerleşmek
squat
izin
permission, leave, okay, OK, consent, the go-ahead; permit, licence, license; discharge
izin
concession
izin
sanction
izin
authorization
izin
day off

I took a paid day off yesterday. - Dün bir gün ücretli izin aldım.

Half the office took a day off. - Ofisin yarısı izin aldı.

izin
{i} holiday

Circumstances do not permit me such a holiday. - Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.

I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday. - Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.

izin
okay
izin
dismissal
izin
ok
izin
the go-ahead
izin
authorisation
izin
license

Why wouldn't you let me get a driver's license? - Neden ehliyet almama izin vermedin?

Let me take a look at your driver's license. - Ehliyetine bakmama izin ver.

izin
clearance
izin
(Politika, Siyaset) admission
izin
licence
izin
consent

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

izin
green light
izin
leave of absence
izin
go-ahead
izin
countenance
izin
of leave
izin
allowing

I think it's time for me to stop allowing her to always have her own way. - Sanırım onun her zaman istediğini yapmasına izin vermeyi durdurmamın zamanıdır.

I'm allowing you to go. - Gitmene izin veriyorum.

izin
permit to
izin
allowed to

The natives were not allowed to enter the district. - Yerlilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.

You will be allowed to use this room tomorrow. - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.

izin
liberty
izin
vac

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

izin
vacation

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

izin
pass

Don't let opportunities pass by. - Fırsatların geçip gitmesine izin vermeyin.

I stood aside to let them pass. - Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.

izin
imprimatur
izin
toleration
izin
leave (of absence); vacation
izin
(Hukuk) permit, admission, imprimatur
izin
excuse

Will you excuse me for a moment? - Bana biraz izin verir misiniz?

Will you excuse me for just a moment? - Biraz izin verir misiniz?

izin
(Askeriye) discharge
izin
furlough

Most government workers are on furlough. - Çoğu hükümet çalışanı izinde.

izin
discharge
izin
{i} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin
dismiss
Türkisch - Türkisch
Bu cezanın adı: "Ben izinsizden daha az korkardım; çünkü onun karşılığı sekiz aferindir."- F. R. Atay. İzin almadan
Ceza olarak hafta sonu veya tatil günü çıkmasına izin verilmeyen (asker veya yatılı öğrenci): "Hemen her cumartesi, ya izinsiz kalıyorsun, ya arkadaş toplantısına gidiyorsun."- E. Bener
Ceza olarak hafta sonu veya tatil günü çıkmasına izin verilmeyen (asker veya yatılı öğrenci)
Bu cezanın adı
İzin almadan
izin
Bir kimseye çalıştığı yerce verilen tatil
izin
Mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet: "Viyana'dan döneli bir ay olmuştu ve izni üç hafta sonra bitiyordu."- H. E. Adıvar
izin
(Osmanlı Dönemi) müsaade
İZİN
(Osmanlı Dönemi) Bak: İzn
İzinsiz
(Hukuk) BİLAMEZUNİYET
izinsiz
Favoriten