He's just gone on leave.
- O az önce izinli gitti.
She took two weeks' leave and visited China.
- O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
She wanted my permission to use the telephone.
- Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday.
- Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.
Circumstances do not permit me such a holiday.
- Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.
Does Tom have a license?
- Tom'un bir izin belgesi var mı?
Let me take a look at your driver's license.
- Ehliyetine bakmama izin ver.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
I'm going to take my vacation in September rather than July.
- İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
Would you mind letting me see your passport?
- Pasaportunuzu görmeme izin verir misiniz?
I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
Will you excuse me for just a moment?
- Biraz izin verir misiniz?
Would you excuse us for a second?
- Bize bir saniye izin verir misin?
Half the office took a day off.
- Ofisin yarısı izin aldı.
The boss gave us all a day off.
- Patron hepimize bir günlük izin verdi.
Most government workers are on furlough.
- Çoğu hükümet çalışanı izinde.
Tom has been allowing me to borrow his bicycle every Monday.
- Tom her pazartesi onun bisikletini ödünç almama izin veriyor.
I think it's time for me to stop allowing her to always have her own way.
- Sanırım onun her zaman istediğini yapmasına izin vermeyi durdurmamın zamanıdır.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
You have to allow for the boy's age.
- Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
There's no need to ask for permission.
- İzin istemek için gerek yoktur.
Can is the right word to express ability and May to ask for permission.
- Can yetenek ifade etmek için ve May izin istemek için doğru kelimedir.
It's easier to ask for forgiveness than to get permission.
- Af istemek izin almaktan daha kolaydır.
Tom doesn't want to let Mary go.
- Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.
I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
Does Tom have a license?
- Tom'un bir izin belgesi var mı?
My father won't allow me to keep a dog.
- Babam benim köpek bakmama izin vermez.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
I wasn't the only one who was permitted to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
It's easier to ask for forgiveness than to get permission.
- Af istemek izin almaktan daha kolaydır.
I want to take a day off.
- Bir günlük izin almak istiyorum.
Tom wants to take a day off.
- Tom bir günlük izin almak istiyor.
Tomorrow is her day off.
- Yarın onun izin günü.
Yes, tomorrow is my day off.
- Evet yarın benim izin günüm.
Layla has found a new man and she's determined not to let him go.
- Leyla yeni bir adam buldu ve onun gitmesine izin vermemekte kararlı.
We'll always have to be careful not to let this happen again.
- Bunun tekrar olmasına izin vermemek için her zaman dikkatli olmalıyız.
The system says I do not have the necessary permissions to delete the folder.
- Sistem, klasörü silmem için gerekli izinlere sahip olmadığımı söylüyor.
You have to let me in.
- İçeri girmeme izin vermek zorundasın.
You have to let me talk to him.
- Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
The system says I do not have the necessary permissions to delete the folder.
- Sistem, klasörü silmem için gerekli izinlere sahip olmadığımı söylüyor.
I can't let him alone.
- Ben ona tek başına izin veremem.
You can drink water, but you can also let it walk.
- Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
You will be allowed to use this room tomorrow.
- Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
My father would not permit me to go on to college.
- Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.