izin

listen to the pronunciation of izin
Türkisch - Englisch
allowance
leave

Tom allowed Mary to leave early. - Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.

Will you permit us to leave now? - Şimdi gitmemize izin verir misin?

permit

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

permission

She wanted my permission to use the telephone. - Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.

permission, leave, okay, OK, consent, the go-ahead; permit, licence, license; discharge
concession
sanction
authorization
holiday

Circumstances do not permit me such a holiday. - Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.

I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday. - Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.

okay
dismissal
ok
the go-ahead
authorisation
license

Does Tom have a license? - Tom'un bir izin belgesi var mı?

Why wouldn't you let me get a driver's license? - Neden ehliyet almama izin vermedin?

clearance
(Politika, Siyaset) admission
licence
consent

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

liberty
vac

Workers in France receive four weeks of paid vacation each year. - Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

vacation

Workers in France receive four weeks of paid vacation each year. - Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

pass

I stood aside to let them pass. - Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.

We won't let you pass away. - Ölmene izin vermeyeceğiz.

green light
imprimatur
toleration
leave (of absence); vacation
(Hukuk) permit, admission, imprimatur
excuse

Would you excuse us for a second? - Bize bir saniye izin verir misin?

Will you excuse me for a moment? - Bana biraz izin verir misiniz?

day off

Half the office took a day off. - Ofisin yarısı izin aldı.

I took a paid day off yesterday. - Dün bir gün ücretli izin aldım.

(Askeriye) discharge
furlough

Most government workers are on furlough. - Çoğu hükümet çalışanı izinde.

leave of absence
go-ahead
countenance
of leave
allowing

I'm allowing you to go. - Gitmene izin veriyorum.

I think it's time for me to stop allowing her to always have her own way. - Sanırım onun her zaman istediğini yapmasına izin vermeyi durdurmamın zamanıdır.

permit to
allowed to

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

discharge
{i} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

dismiss
izin belgesi
warrant
izin vermek
allow

You have to allow for the boy's age. - Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.

Tom stepped aside to allow Mary to pass. - Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.

izin almak
obtain permission
izin istemek
ask for permission

Can is the right word to express ability and May to ask for permission. - Can yetenek ifade etmek için ve May izin istemek için doğru kelimedir.

There's no need to ask for permission. - İzin istemek için gerek yoktur.

izin vermek
warrant
izin almak
get permission

It's easier to ask for forgiveness than to get permission. - Af istemek izin almaktan daha kolaydır.

izin vermek
permit
izin vermek
let

I opened the window to let in some fresh air. - Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.

Tom doesn't want to let Mary go. - Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.

izin vermek
consent
izin vermek
enable
izin vemek
allow
izin almak
take time off
izin almak
have permission
izin belgesi
license

Does Tom have a license? - Tom'un bir izin belgesi var mı?

izin bölgesi
(Askeri) leave area
izin harcırahı
(Askeri) leave travel allowance
izin istemek
ask permission
izin istemek
excuse oneself
izin tezkeresi
permit
izin ver
(Bilgisayar) allow

My father won't allow me to keep a dog. - Babam benim köpek bakmama izin vermez.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
izin verildi
(Bilgisayar) allowed
izin verildi
(Bilgisayar) licensed
izin verilen
(Bilgisayar) permitted

I wasn't the only one who was permitted to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

izin verilen
(Bilgisayar) allow

That's the last gift you are allowed to give to Tom. - Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.

I wasn't the only one who was allowed to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

izin verilen
allowed

I wasn't the only one who was allowed to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

That's the last gift you are allowed to give to Tom. - Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.

izin verilmedi
(Bilgisayar) not licensed
izin verilmek
be supposed to
izin verilmiş
authorised
izin verme
(Bilgisayar) deny
izin verme
permitting
izin verme
toleration
izin verme
(Kanun) licentiation
izin verme
(Bilgisayar) disallow
izin verme
empowering
izin vermek
allowed
izin vermek
allow to be
izin vermek
authorization
izin vermek
tolerate
izin vermek
(deyim) give one's blessing
izin vermek
give somebody the green light
izin vermek
stand for
izin vermek
admit
izin vermek
allow to
izin vermek
make allowances for
izin vermek
be in the clear
izin vermek
give green light
izin vermek
(Askeri) discharge
izin vermek
authoritize
izin vermek
give permission
izin vermek
(Dilbilim) let loose
izin vermeme
bar
izin vermemek
have none of
izin yılı
(Askeri) leave year
izin alma
permission
izin almadan
without permission
izin hak sahibi
(Ticaret) holder of the authorization
izin vermek
suffer
izin vermek
admit to
izin, onay, onaylama
permission, approval, validation
izin almadan başlamak
jump the gun
izin almak
to get permission

It's easier to ask for forgiveness than to get permission. - Af istemek izin almaktan daha kolaydır.

izin almak
get permit
izin almak
take a day off

Tom wants to take a day off. - Tom bir günlük izin almak istiyor.

I want to take a day off. - Bir günlük izin almak istiyorum.

izin almak
take a holiday
izin almak (birinden)
check with
izin belgesi
permit
izin günü
off-day
izin günü
rest day
izin günü
day off

Yes, tomorrow is my day off. - Evet yarın benim izin günüm.

Tomorrow's my day off. - Yarın benim izin günüm.

izin günüm
my off day
izin istemek
ask smb.'s permission
izin koparmak
colloq . to get permission
izin koparmak
wangle leave
izin kullanmak
take one's vacation
izin listesi
grant list
izin mektubu
(Ticaret) letter of licence
izin oluru
official authorization
izin oluru
confirmed permission
izin veren
tolerative
izin verilebilir
permissible
izin verilebilir
allowable
izin verilemez
unallowable
izin verilemez
unsanctionable
izin verilemez
impermissible
izin verilen
authorized
izin verilen ikmal listesi; takım adalar deniz şeridi; anahtar yer bulma yönlend
(Askeri) allowable supply list; archipelagic sea lane; assign switch locator (SL) routing; authorized stockage list (Army)
izin verilmeme
nonadmission
izin verilmemiş
unapproved
izin verilmemiş olma durumu
(Hukuk) unauthorised
izin verme
(Hukuk) granting
izin vermek
sanction
izin vermek
give smb. notice
izin vermek
1. to give permission. 2. (Askeriye) to discharge. 3. obs. to dismiss, fire
izin vermek
license
izin vermek
permit of
izin vermek
(Hukuk) to license
izin vermek
indulge
izin vermek
licence [Brit.]
izin vermek
authorise
izin vermek
excuse
izin vermek
authorize
izin vermek
a) to give permission, to consent b) to let, to allow, to permit c) to license, to licence d) to discharge
izin vermek
empower
izin vermeme
disallowance
izin vermemek
refuse
izin vermemek
not to let

We'll always have to be careful not to let this happen again. - Bunun tekrar olmasına izin vermemek için her zaman dikkatli olmalıyız.

Layla has found a new man and she's determined not to let him go. - Leyla yeni bir adam buldu ve onun gitmesine izin vermemekte kararlı.

izin yapmak
take one's vacation
izin ücreti
(Ticaret) holiday pay
izin verilebilir
permissable
izinler
(Bilgisayar) permission

The system says I do not have the necessary permissions to delete the folder. - Sistem, klasörü silmem için gerekli izinlere sahip olmadığımı söylüyor.

ihracat izin belgesi
(Ticaret) export certificate
izin ver
(Bilgisayar) permit only
izin verilebilir
permisible
izin vermek
have

You have to let me talk to her. - Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.

You have to let me talk to them. - Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.

izinler
(Bilgisayar) permissions

The system says I do not have the necessary permissions to delete the folder. - Sistem, klasörü silmem için gerekli izinlere sahip olmadığımı söylüyor.

izinler
(Bilgisayar) permissions for
resmi izin
(Askeri) sanction
resmi izin
approbation
sıhhi izin
(Askeri) sick leave
yasak bölge izin belgesi
(Askeri) safe-conduct
ön izin
(Turizm) preliminary permission
izin ver
let

Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through. - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.

I can't let him alone. - Ben ona tek başına izin veremem.

izin ver
make allowances for
izin ver
allow to be
izin ver
made allowances for
izin ver
{f} permitted

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

izin ver
{f} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin ver
allow to
izin ver
{f} allowed

You will be allowed to use this room tomorrow. - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.

No ambiguities are allowed in a contract. - Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.

izin ver
{f} consent

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

izin ver
{f} permit

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

izin ver
let&
izin veren
permissive
izin vermek
free
izin vermek
countenance
izin vermek
say the word
izin vermemek
bar
-den izin almak
get permission from
ithalat izin belgesi
(Ticaret) import certificate
izin almak
take a leave
izin veren
authorized
izin verilen
allowing
izin verilen
permited
izin verilen
permissible
izin vermek
to give permission
işten izin almak
to take time off from work
yıllık izin
Annual leave
ön izin belgesi
(Ticaret) advance-fixing certificate
ücretsiz izin
Leave without pay
İzin belgesi
permission slip
askeri izin
(Askeri) military leave
belli izin sahiplerine açık ticari bölge
(Askeri) exclusive economic zone
form görünümüne izin ver
(Bilgisayar) allow form view
gerekli izin
necessary permission
gerekli yasal izin
(Ticaret) necessary legal permission
idari izin
administrative leave
istediğini yapmasına izin vermek
give smb. his head
ithal izin belgesi
(Ticaret) import license
ithal izin belgesi
(Ticaret) import permit
ithalat izin düzenlemesi
(Hukuk) import permit regime
izin almak
get the nod
izin günü
off day
izin istemek
excuse o.s
izin ver
allowto
izin ver
countenance
izin veren
{i} permitting
izin verilen
allowable
izin verme
excuse
izin vermek
{f} licence
izin vermek
brook
izin vermek
give smb. the green light
izin vermemek
{f} disallow
kefalete izin vermek
allow bail
kendi payımı ödememe izin verin
Let me pay my share
kimlik sormadan geçmesine izin vermek
let smb. pass unchallenged
resmi izin
fiat
senelik ücretli izin
(Ticaret) paid annual leave
Türkisch - Türkisch
Bir kimseye çalıştığı yerce verilen tatil
Mezuniyet
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet: "Viyana'dan döneli bir ay olmuştu ve izni üç hafta sonra bitiyordu."- H. E. Adıvar
(Osmanlı Dönemi) müsaade
İZİN
(Osmanlı Dönemi) Bak: İzn
dahilde işleme izin belgesi
(İthalat, İhracat) İhracata yönelik önemli mevzuatlardan biri olan Dahilde İşleme Rejimi ihraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve dışarıdan ithal edilen, bu yüzden de ithali gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere gümrük muafiyeti getiren bir ihracatı teşvik sistemidir. İhracat yapmayı düşünen işletmeler, ihraç edilmesi planlanan malların üretiminde kullanılacak olan hammadde, yardımcı madde, yarı mamul, mamul, ara mali ve ambalaj malzemelerinin başta değişik vergisel yüklerden muaf olmak üzere ve devlete ihracat taahhüdünde bulunmak şartıyla, çeşitli kolaylıklar ve teşviklerden yararlanabilirler. Teşviklerden yararlanabilmek için Dahilde İşleme İzin Belgesi alınması zorunludur. Söz konusu olan bu Dahilde İşleme İzin Belgesi, Gümrük muafiyetli ithalat ya da yurtiçi alımlara olanak sağlayan Dış Ticaret Müsteşarlığı´nca düzenlenen bir belgedir
GEMİ İZİN KAĞIDI
(Hukuk) Geminin sefere çıkabilmesi için liman başkanlığından verilen belge
izin belgesi
(Osmanlı Dönemi) izinnâme
izin belgesi
icazetname
izin belgesi
permi
izin veren
azin
ÜCRETLİ İZİN
(Hukuk) Çalışanların kanuni izin süreleri içinde ücretlerini almaları; izin süresince ücretin kesilmemesi
ÜCRETSİZ İZİN
(Hukuk) İzin süresi içinde ücertin kesilmesi; ücret olmadan belli bir süre için izin alınması
İzin veren
(Osmanlı Dönemi) ÂZİN
İzin verme
(Hukuk) MÜSAAFE