iyileştirme

listen to the pronunciation of iyileştirme
Türkisch - Englisch
amendment
restoration
recruitment
uplift
med. treatment, cure
reclamation
to curing; correcting; improving, amelioration
therapy
rehabilitation
enhancement

Numerous other enhancements were added. - Sayısız başka iyileştirme eklendi.

upgrade
curing
breakthrough
improving

We are always aiming at improving the quality of service. - Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.

(Bilgisayar) service pack
conditioning
recovery
remediation
reclaim
melioration
{i} amelioration
(Mukavele) improvement

We've made many improvements. - Biz birçok iyileştirmeler yaptık.

We've seen all-round improvements lately. - Hepimiz son zamanlarda çok yönlü iyileştirmeler gördük.

iyileştirmek
ameliorate

War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation. - Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.

iyi
decent

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

iyi
well

Copper conducts electricity well. - Bakır elektriği iyi iletir.

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

iyi
{s} good

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyileştirmek
{f} cure
iyileştirmek
heal

Healing the wounds of the heart takes time. - Kalp yaralarını iyileştirmek zaman alır.

iyileştirmek
enhance
iyi
fine

He became the finest actor on the American stage. - O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

iyileştirme bandı
amendment tape
iyileştirme kütüğü
amendment file
iyileştirme tutanağı
amendment record
iyileştirmek
amend
iyileştirmek
improve

Dan wanted to improve the lives of others. - Dan, diğerlerinin yaşamını iyileştirmek istedi.

In order to improve the environment. - Çevreyi iyileştirmek için.

iyi
{s} kind

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

iyi
{s} just

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

Bob and I are great friends. - Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.

iyi
{i} B
iyileştirmek
better

They want to better their working conditions. - Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.

iyileştirmek
{f} remedy
iyileştirmek
pull through
iyileştirmek
{f} upgrade
abone döngüsü iyileştirme
conditioning
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

Benjamin Harrison's campaign was well-organized. - Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine. - Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.

iyi
likely

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

iyileştirmek
doctor
iyileştirmek
work up
iyileştirmek
recover
iyileştirmek
reform
iyileştirmek
mend
iyileştirmek
correct
iyileştirmek
reclaim
iyileştirmek
bring through
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

He speaks English fairly well. - O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

iyi
o.k
iyi
nice

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

iyi
pretty

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

Tom knows Mary pretty well. - Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileştirmek
meliorate
iyileştirmek
put right
iyileştirmek
set to rights
iyileştirmek
restore
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileştirmeler
Improvements
Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı
(Hukuk) European Foundation for the Improvement of Life and Working Conditions
Birleşik Devletler Kara Kuvvetleri Sağlık İyileştirme ve Koruyucu Hekimlik Merke
(Askeri) US Army Center for Health Promotion and Preventive Medicine
Radyolojik Yardım Programı; geri bölge koruması; İyileştirme Faaliyeti Projeler
(Askeri) Radiological Assistance Program (DOE); rear area protection; Remedial Action Projects Program (JCS)
Yaşam Ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Vakfı
(Hukuk) European Foundation For The Improvement Of Living And Working Conditions
ekim dikimle iyileştirme
(Askeri) planting treatment
hat iyileştirme teçhizat tarayıcısı
(Askeri) line conditioning equipment scanner
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him. - Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.

iyi
okay

I think I’m going to be okay. - Sanırım iyi olacağım.

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

iyi
OK, OK
iyi
agree

We all agreed it was a good idea. - Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

iyi
bonzer
iyi
whole

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileştirmek
recruit
iyileştirmek
cleanse
iyileştirmek
rehabilitate
iyileştirmek
set up
iyileştirmek
to cure, to heal, to doctor; to correct, to reform; to improve, to better, to mend, to ameliorate
iyileştirmek
to make (something) right; to repair, improve
iyileştirmek
nurse
iyileştirmek
recuperate
iyileştirmek
pull round
iyileştirmek
make better
iyileştirmek
cicatrize
konut iyileştirme
housing improvement
Türkisch - Türkisch
İyileştirmek işi, ıslah
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileştirmek
Eksikliğini, bozukluğunu gidermek, ıslah etmek
iyileştirmek
İyileşmesini sağlamak, sağlığına kavuşturmak, tedavi etmek
İyi
(Hukuk) BONUS