You had better go there in decent clothes.
- Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
He, just like you, is a good golfer.
- O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Mr. Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
Is everything alright here?
- Burada her şey iyi mi?
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
Bob and I are great friends.
- Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.
Good health is a great blessing.
- İyi sağlık büyük bir nimettir.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
Relations with Canada remained correct and cool.
- Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
- Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
Lincoln was not well-known.
- Lincoln iyi tanınmıyordu.
I decided to be happy because it's good for my health.
- Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
Happy birthday, Muiriel!
- İyi ki doğdun, Muiriel!
It is likely to be fine.
- O, muhtemelen iyi olacak.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
The table in that room is very nice.
- Şu odadaki masa çok iyi.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
Tom knows Mary pretty well.
- Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
She is now well enough to work.
- O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.
Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him.
- Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
Everything will be okay. I promise.
- Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.
I think I’m going to be okay.
- Sanırım iyi olacağım.
Tom agreed that Mary's suggestions were good ones.
- Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.
We all agreed it was a good idea.
- Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
He is a good boy, and what is better, very handsome.
- O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
As a whole his works are neither good nor bad.
- Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
Swimming is good exercise for the whole body.
- Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.