People's emotional lives are becoming more and more unstable.
- İnsanların duygusal yaşamları gittikçe daha istikrarsız hale geliyor.
This test suite is unstable.
- Bu test maiyeti istikrarsız.
Their situation is precarious.
- Durumları istikrarsızdır.
The market is very volatile.
- Pazar çok istikrarsız.
Tom gave Mary the stability that she had never had.
- Tom, Mary'ye şimdiye kadar sahip olmadığı istikrarı verdi.
Stability has been elusive.
- İstikrar zor bulunur.
Tom is going steady with Mary.
- Tom Mary ile istikrarlı gidecek.
There was steady economic improvement.
- İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
Kararlılık başarının anahtarıdır.
- İstikrar başarının anahtarıdır.
Kararlılıkla her şeyi başarırız.
- İstikrarla her şeye muvaffak oluruz.