Romans did not wish for the fall of their empire, but it happened.
- Romalılar, imparatorluğun çöküşünü istemedi, ama oldu.
It was clear that Hanako did not wish to marry Taro.
- Hanako'nun Taro ile evlenmek istemediği açıktı.
We're here to demand justice.
- Adalet istemek için buradayız.
I didn't demand anything.
- Hiçbir şey istemedim.
If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
- Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
During hard times, people might not go on a trip, but they might be willing to pay extra for good coffee.
- Zor zamanlarda, insanlar geziye gitmek istemeyebilir fakat iyi kahve için fazla ödemeye istekli olabilirler.
There is no one who doesn't desire peace.
- Barışı istemeyen kimse yok.
We have a natural desire to want to help others.
- Başkalarına yardım etmeyi istemeye doğal bir arzumuz var.
Stop asking me for a drink! Go get it yourself.
- Benden içecek istemekten vazgeç! Git onu kendin al.
Tom wrote to his father asking for money.
- Tom para istemek için babasına yazdı.
They came to ask for peace.
- Onlar barış istemek için geldi.
You have only to ask for it and it will be given to you.
- Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
It would be a waste of time to ask Tom to help.
- Tom'un yardım etmesini istemek zaman kaybı olurdu.
If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
We're here to demand justice.
- Adalet istemek için buradayız.
I came here seeking justice.
- Buraya adalet istemek için geldim.
You have wanted to go there for a long time, haven't you?
- Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
Jane wishes she could see sumo in England.
- Jane İngiltere'de sumo görebilmeyi istemektedir.
Ken wishes to brush up his English.
- Ken onun İngilizcesini tazelemeyi istemektedir.
Would you like coffee or tea?
- Çay veya kahve ister misin?
You may choose what you like.
- İstediğinizi seçebilirsiniz.
Mary intends not to give birth to more than two children.
- Mary en fazla iki çocuk doğurmayı istemektedir.
Playing the violin requires much practice.
- Keman çalmak çok pratik ister.
Reservations are required.
- Rezervasyon isteniyor.
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
Did you request a new desk?
- Yeni bir masa istediniz mi?
Tom spent most days begging for money in front of tourist attractions.
- Tom çoğu günleri turistik yerlerin önünde para istemek için harcadı.
Reservations are required.
- Rezervasyon isteniyor.
I would like to but I have a required course tonight.
- İsterim ama bu gece gerekli bir kursum var.
He requested my assistance.
- O benim yardımımı istedi.
She requested help, but no one came.
- Yardım istedi, ama kimse gelmedi.
I have some cravings.
- Benim bazı isteklerim var.
Do you want to go to the movies or to the theater?
- Sinemaya mı tiyatroya mı gitmek istersin?
Do you want to come with us?
- Bizimle gelmek ister misiniz?
Why didn't Tom call for help?
- Tom neden yardım istemedi?
Tom decided to call for help.
- Tom yardım istemeye karar verdi.
My sponsor was willing to agree to my suggestion.
- Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
He was willing to care for that cat.
- O,o kediye bakmak için istekliydi.
He has only to ask for help.
- O,sadece yardım istemek zorunda.
You have only to ask for it and it will be given to you.
- Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
- O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
I heard your idea on how to solve the problem, but I would have to ask you to exemplify what you mean.
- Sorunun nasıl çözüleceği konusundaki fikrinizi duydum, ancak neyi kastettiğinizi örneklemenizi istemek zorunda kalacağım.
Not wanting is the same as having.
- İstemek sahip olmakla aynı değildir.
You have wanted to go there for a long time, haven't you?
- Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
You have only to ask for it and it will be given to you.
- Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
Your English composition leaves almost nothing to be desired.
- Senin ingilizce kompozisyonun neredeyse istenecek bir şey bırakmıyor.
There remains nothing to be desired.
- İstenilen bir şey yok.
I would love to see the monuments.