O, ısrarlı bir sesle erkek kardeşinin mektubu teslim etmesini istedi ve öldü.
- In an insistent voice, he asked his brother to hand over the letter and he died.
Tom oldukça ısrarlıydı.
- Tom was quite insistent.
Neden benimle gitme konusunda bu kadar ısrarcısın?
- Why are you so insistent on going with me?
Hollanda'da bir çocuk kurabiye istemek konusunda fazla ısrarcı davranıyorsa cezalandırılabilir ve kurabiye alamaz.
- In the Netherlands, if a child is too insistent on asking for a cookie, he might be punished and get no cookie.
Tom bunun acil olduğunu söyledi.
- Tom said this was urgent.
Tom bunun acil olduğunu söyledi.
- Tom said it was urgent.
Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
- An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
- Hurry! Tom says it's urgent.
Avukat müvekkilinin masumiyeti konusunda ısrar etti
- The lawyer insisted on the client's innocence.
Onlar yarına kadar işi yaptırmamda ısrar ettiler.
- They insisted on my getting the work done by tomorrow.
Bazı çevreler aynı şeyi ısrarla söyleyip duruyorlar.
- Certain circles keep saying the same thing insistently.
The Prime Minister insisted on his Chancellor to resign.
Angles likewise which insist on the Diameter, are all Right Angles.
The defendant insisted on his innocence.