O, Demokratik Parti'nin prestijli ve etkili bir üyesidir.
- He is a prestigious and influential member of the Democratic Party.
Rousseau çılgın ama etkiliydi; Hume aklı başında ama hiç bir takipçisi yoktu.
- Rousseau was mad but influential; Hume was sane but had no followers.
Tom o kadar nüfuzlu değil.
- Tom isn't that influential.
Tom'un nüfuzlu yerlerde arkadaşları vardır.
- Tom has friends in influential places.