(Askeri) UYUŞTURUCU MADDE: Şahıslara kendilerine verilmiş görevleri ifada, birlikte iş görme kabiliyetini yok edecek geçici fizyolojik veya zihni ya da hem fizyolojik hem zihni etkiler meydana getiren bir madde
If something incapacitates you, it weakens you in some way, so that you cannot do certain things. A serious fall incapacitated the 68-year-old congressman. + incapacitated in·ca·paci·tat·ed He is incapacitated and can't work