Helen stubbornly insists that this is true.
- Helen bunun doğru olduğunda inatla ısrar ediyor.
The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
- Çelimsiz yaşlı adam inatla bir tekerlekli sandalyeyi kullanmayı reddetti.
I have never come across such a stubborn person.
- Daha önce böyle inatçı bir kişiyle karşılaşmadım.
I've got my stubbornness from my father.
- İnatçı yanım babamdan gelmedir.
He was too obstinate, but on the other hand he was reliable.
- İnatçıydı ama diğer yandan güvenilirdi.
He became more obstinate as he grew older.
- Büyüdükçe daha inatçı oldu.
I've got my stubbornness from my father.
- İnatçı yanım babamdan gelmedir.
Your crap stubbornness makes people sick.
- Senin bok inatçılığın insanları hasta ediyor.