in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly

listen to the pronunciation of in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly
Englisch - Türkisch

Definition von in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly im Englisch Türkisch wörterbuch

thing
{i} şey

Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme. - Don't say bad things about others.

Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır. - The thing you have to know about Batman is, he's a superhero.

thing
{i} eşya

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

Bunlar senin eşyaların mı? - Are these your things?

thing
{i} 1. şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
matah
thing
kişi

Tom ebeveynlerinden bir şeyler saklayan kişi türü değildir. - Tom isn't the kind of person who hides things from his parents.

Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm. - I thought you'd be the last person to do such a thing.

thing
gerekli şey
thing
olay

Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış. - Try to see things as they really are.

Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır. - If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more.

thing
yaratık
thing
canlı

Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar. - All living things are connected in one chain of being.

Canlılar hücrelerden oluşur. - Living things are made from cells.

thing
nesne

Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı. - The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.

Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim. - I'm not good at classifying things.

thing
ihtiyaç

Tom ihtiyaç duymadığı birkaç şey satın aldı. - Tom bought a few things he didn't need.

İhtiyaç duymadığım pek çok şeyim var. - I have so many things I don't need.

thing
{i} konu

Öyle şeyler konusunda bilgim yok. - I don't know about things like that.

Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor. - Professor Brown explains things very well.

thing
{i} kimse

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

Tom başka hiç kimsenin yapmak istediği her şeyi yapmak için gönüllüydü. - Tom volunteered to do all the things no one else wanted to do.

Englisch - Englisch
thing