Oraya gitmeye çok hevesli.
- He is very eager to go there.
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Onlar orada garip bir hayvan gördü.
- They saw a strange animal there.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Şurada duran adam kim?
- Who's that man standing over there?
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
O konuda hiçbir sorun yoktu.
- There was no question about that.
Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- Can we sit at the table over there?
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
Orada ne olduğunu gördün mü?
- Did you see what happened out there?
Hazine için orayı burayı kazdılar.
- They dug here and there for treasure.
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.