İki erkek çocuğu önümde durdu.
- Two boys stood in front of me.
Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
- I have rather a busy afternoon in front of me.
Evimin önünde bir postane var.
- There is a post office in front of my house.
Bahçe, evin önündedir.
- The garden is in front of the house.
Televizyonun karşısında uyudum.
- I slept in front of the TV.
Her zaman TV'nin karşısındasın.
- You're always in front of the TV.
Evimin önünde bir göl var.
- There is a lake in front of my house.
Araba, binanın önüne park edildi.
- The car is parked in front of the building.
Tom Mary'nin önüne koyduğu şeyi yer.
- Tom eats anything Mary puts in front of him.
Tom etmemesi gerektiğini bilmesine rağmen, arabasını yangın musluğunun önüne parketti.
- Tom parked his car in front of a fire hydrant even though he knew he shouldn't.
Both parties met in front of the Castle, the torch-bearers numbering nearly one hundred.
Not in front of the children!.
Several people are in front of me in line. The woman next in front of me is older, probably in her fifties.