Sadece Çince dilini değil ama aynı zamanda ülkenin kendisi hakkında da bir şeyler öğrendim.
- What I have learnt is not just the Chinese language, but something about the country itself as well.
Bu gelişme aynı zamanda kimya sanayi üzerinde de gittikçe daha büyük bir gölge düşürüyor.
- This development is casting a larger and larger shadow over the chemical industry as well.
Keşke hala eskiden olduğu gibi yüzebilsem.
- I wish I could still swim as well as I used to.
Mary mükemmel bir Fransızca biliyor. Ayrıca akıcı Almanca da biliyor.
- Mary speaks perfect French. She speaks fluent German as well.
Doğal maden suyu kalsiyum, magnezyum, sodyum, potasyum ve ayrıca nitrat içerir.
- Natural mineral water contains calcium, magnesium, sodium, potassium as well as nitrate.
Ne var ki aksi de her zaman doğrudur.
- And yet, the contrary is always true as well.
Kimse bunu benim kadar iyi yapamaz, Tom bile
- Nobody can do that as well as me, not even Tom.
Kimse bunu benim yapabildiğim kadar iyi yapamaz, Tom bile.
- Nobody can do that as well as I can, not even Tom.
Wearing his hat and coat, he looked outside and decided he should take an umbrella, as well.